Anadolu’nun Ütopik Komünistleri: Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal
Karyalı Alabandos, Bu Haftaki Yazısında Anadolu’nun Ütopik Komünistleri: Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal İle İlgili Yazdı...
Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in adı geçtiğinde, birçok insan hemen Nazım Hikmet’in Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı’ndaki şu mısraları hatırlar:
Aydının Türk köylüleri,
Sakızlı Rum gemiciler,
Yahudi esnafları,
on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafa’nın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
Bayrakları al, yeşil,
kalkanları kakma, tolgası tunç
saflar
pâre pâre edildi ama
boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.
Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
Diyebilmek için
on binler verdi sekiz binini.
Nazım Hikmet 1936 yılında ilk basımı yapılan bu destanla Şeyh Bedreddin’i Cumhuriyet dönemi aydınlarına tanıttı. Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’i, binlerce yoldaşlarıyla birlikte, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için canlarını vermiş kişiler olarak tanıdık.
Şeyh Bedreddin 1358 yılında Edirne yakınlarındaki Simavna’da doğdu. İyi bir eğitim aldı. Çağının önemli bilginlerinden oldu. Önemli devlet görevlerinde bulundu. Yaşamının son dönemlerinde en yakın arkadaşları, Börklüce Mustafa (Dede Sultan) ve Torlak Kemal (Hü Kemal) idi.
Bu yüzyıllar, hâlâ ortak mülkiyette olan bazı arazilerini güçlenen feodallere veya merkezi yönetimli devletlere kaptırmak istemeyen ve artan ekonomik sıkıntı ve baskılardan bunalmış köylü ve bazen kentli yoksulların ayaklanmalarıyla doludur. Bu ayaklanma potansiyelini eyleme dönüştüren veya zaten başlamış olan ayaklanmaların başına geçenlerin bir bölümü, eylemi ortaklaşmacı/iştirakçi bir amaca yönlendirmeye çalıştı.
Bu dönemde Anadolu ve Trakya’da yaşanan büyük siyasi kargaşa ve iç kavgalar, halkın yoksullaşmasına neden olmuştu. Börklüce Mustafa Karaburun’da beş bin kişiyle ayaklandı. Bazı başarıların ardından yenildiler ve katledildiler. Torlak Kemal de Manisa’da üç bin kişiyle ayaklandı. Onun ordusu da yenildi ve katledildi. Şeyh Bedreddin Deliorman’a geçti ve orada bir ayaklanma başlattı. En büyük destekçisi, Kalenderîlerdi (Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal de Kalenderî şeyhleriydi).
“İsyan sırasında Şeyh Bedreddin’i yakalayıp Osmanlı kuvvetlerine teslim edenler, başlangıçta onu destekleyen, ama kendilerine vaat edilen topraklar karşılığında ihanet etmekte de bir sakınca görmeyen işte bu Müslüman sipahiler ve Hıristiyan feodallerdir. Böylece taraftarlarının büyük bir kısmını kaybeden şeyh, müridleri olan Kalenderîlerle tek başına kalmış, bu dervişler Osmanlı kuvvetlerine canla başla karşı koyarak kanlarının son damlasına kadar şeyhlerine sadık kaldıklarını göstermişlerdir.” (Ocak, Ahmet Yaşar, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler Yahut Dairenin Dışına Çıkanlar, 15.-17. Yüzyıllar, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1999, s.175)
Şeyh Bedreddin Osmanlı kuvvetleri tarafından gönderilen casusların yaptığı bir baskında yakalandı ve devlete isyan etmekten suçlu bulunarak, “kanı helal, malı haram” fetvasıyla 1416 yılında Serez’de idam edildi.
Nazım Hikmet, bu yapıtı nedeniyle bazı sol çevrelerde suçlandı.
Ekrem Babayef bu konuda şunları yazmaktadır: “Şeyh Bedreddin Destanı 1936 yılında basıldıktan sonra, Türkiye’de, bazı solcu geçinen aydınlar, Nâzım Hikmet’i milliyetçilikle suçlandırmaya kalkışmışlar, milli gurur duygusunun beynelmilelci proleterle yabancı olduğunu iddia ederek, Destan’ı Marksizme aykırı bir eser olarak vasıflandırmışlardı. Bu suçlamalar karşısında, Nâzım Hikmet, Destanına bir ‘Zeyl’ eklemek gereğini duymuş ve aynı yıl ‘Milli Gurur’ adını taşıyan bir broşür yayınlamıştı.” (Nazım Hikmet, Bütün Eserleri, Cilt 3, Sofya, 1968, s.471)