YEMEN, KARIŞIKLIKLARI, İSYANLARARIYLA TARİHİN EN BÜYÜK İMPARATORLUKLARINDAN OSMANLININ ÇÖKÜŞÜNÜ HIZL
Karyalı Alabandos, Bu Haftaki Yazısında Yemen Karışıklıkları ve Osmanlının çöküşünü hızlandıran faktörlerle ilgili Yazdı...
Yüz yıllar boyunca Anadolu’nun insan kaynağını ve Osmanlı devletinin hazinesini eritip bitiren, deyim yerindeyse bir ‘gayya kuyusu’ olan Yemen, şimdi Batı’nın başına bela olacak gibi duruyor.
ABD ve İngiltere’nin hava saldırılarıyla vurduğu Yemen, karışıklıkları, isyanlarıyla tarihin en büyük imparatorluklarından Osmanlı’nın çöküşünü hızlandıran faktörlerden biriydi.
YEMEN, dünya üzerinde tarihin kaydettiği en kanlı bölgelerin başında gelir. Tespit edilebilen siyasi tarihi İsa'nın doğumundan binlerce sene öncesine dayanır. Bu binlerce yıl içinde buraya hakim olmaya çalışanların ve yerli halkın kanı, Yemen'in her karış toprağını aralıksız sular. Hele Osmanlı İmparatorluğu’nun 16’ncı yüz yılda başlayıp 20’nci Yüzyıl’da biten macerası Yemen’i yüz binlerce Anadolu evladına mezar yapmıştı.
Yemen yollarında bir Osmanlı Redif Taburu.
Yemen, Arap yarımadasının kuzey batısında stratejik bakımdan önemli bir konumdadır. Batısında Kızıldeniz ve bu denizin nihayetinde Mendep Boğazı vardır. Bu deniz ve boğaz, Asya yakasındaki Hicaz ile Afrika kıtaları arasındadır. Bu bakımdan Süveyş kanalı açılmadan evvel önem taşıyan Kızıl Deniz ve Boğaz, hele kanal açıldıktan sonra önemini daha da arttırmıştır.
İmam Yahya'nın Sana'ya girerken çekilmiş nadir fotoğraflarından biri.
Yemen Osmanlılar eline Yavuz Sultan Selim'in Mısır galibiyeti üzerine bir savaş ganimeti olarak geçmiştir. Şöyle ki: Yavuz, 1517’de Mısır’ı fethederek Çerkez Memlûk devletine son verince, o zaman Mısır'ın elinde bulunan Yemen'in Mısırlı Valisi hemen hutbeyi Yavuz Sultan Selim adına okutmuş ve memleket bir Osmanlı vilâyeti oluvermiştir.
BAŞA ÇIKILMAZ HALE GELEN KAYNAŞMALAR
İmparatorluğun en uzak vilâyeti olan Yemen’de 399 yıl yani 4 asır boyunca hüküm süren Osmanlı Devleti, 1521’den 1918’e kadar aralıksız iç karışıklıklarla, mezhep çatışmaları ile yüz binlerce Anadolu insanına mezar olmuştur. Bu isyanlardan size tek tek bahsetmeyeceğim ama Yemen’de hakimiyet kurmanın, oraya asker göndermenin, oraya gidenin neden dönmediğinin hikâyesini birkaç tanıklıkla aktaracağım.
TÜRK ASKERİ ERKANI YEMENNİLİLERLE
"SİZİN İMAM YAHYA DEDİĞİNİZ KASIMPAŞA İMAMI DEĞİL Kİ…"
1902’de başlayan İmam Yahya ayaklanması en kanlı, en büyük kalkışmalardan biriydi. Yemen Canavarı olarak adlandırılan İmam Yahya üzerine gönderilen yedi alaylık Osmanlı kuvveti iki tabur kalıncaya kadar bitmişti. Bu hâdise üzerine yine Müşir (Mareşal) Ahmet Fevzi Paşa gönderildi. Taburlar dolusu asker kırıla kırıla harp ediyordu. Saray bu çalışmaların azametini idrak etmiyor ve paşaya, imam Yahya'nın yirmi gün içinde ele geçirilerek gönderilmesini emrediyordu. Ahmet Fevzi Paşa, “Sizlerin İmam Yahya dediğiniz Kasımpaşa imamı değil ki, kulağından tutup getireyim” cevabını alıyordu. Hâlâ Yemen’in önemli bir kısmı elindeyken Fevzi Paşa, yaşanan başarısızlığı kabullenip istifa etmekten başka çare bulamadı.
TÜRK SUBAYLARI YEMEN'DE YERLİ HALK ve ASKERLERLE
“BÜTÜN YEMEN KITASI TÜRK ŞEHİTLİĞİDİR”
Yemen'le ilgili en gerçekçi tespitlerden birisini de Emekli Orgeneral Ali Fuat Erden yapmıştır. Erden, tüm Yemen'i bir Türk şehitliği olarak adlandırır ve şunları yazar:
“Yemen taşının, toprağının, kumunun her karışında bir Türk askeri gömülüdür. Fakat bu şehitlerin ne bir anıtı, hatta pek çoğunun ne mezarı vardır. Hemen hepsi meçhul askerlerdir. Yüz binlerce meçhul asker! Bütün Yemen kıtası, Türk şehitliğidir.”
DAHA GİDERKEN ÖLÜYORLARDI…
Yemen'de padişahlık döneminde on binlerce askerimizin sadece Arapların kurşunları ya da cenbiyeleriyle (bir çeşit hançer) değil, yollarda açlıktan, susuzluktan, bakımsızlıktan öldüğünü, o tarihlerde isyanların bastırılmasında görev almış Rüştü Paşa da 1911'de yayınlanmış olan Yemen Hatırası adlı eserinde, Yemen'e giden bir gemide yaşananları şöyle anlatır:
“Yemen'e giden askerler Karadeniz iskelelerinden Hudeyde vapuruna bindiklerinde peksimetleri yenilemeyecek derecede küflenmişti. Padişah, Yemen meselesine son derece önem verdiği bir dönemde böyle bir olay karşısında üzüldü ve peksimetlerin yenileriyle değiştirilmesini istedi. Yenilemeyecek derecede olan peksimetler iyileriyle değiştirildi. Hudeyde vapuru, Karadeniz'den aldığı askerlerle Istanbul'a geldi. Burada gemiye Yemen'e tayin edilen Kaymakam Rüştü Bey de bindi.
YEMEN'İN BAŞKENTİ SANA'NIN OSMANLI DEVRİNDEKİ GÖRÜNÜŞÜ
Uzun süre iskelelerde beklemiş olan askerler daha İstanbul’a gelişte bitkin bir haldeydi. Vapur içindeki askerlerden durumu ağır olan 14'ü Gümüşsuyu Hastanesi'ne sevk edildi. Uzun süredir sıcak yemek yemeyen, iyi bakılmamış askerlerin durumu son derece kötüydü. Daha uzun bir Akdeniz yolculuğu vardı önlerinde. Günler sonra Beyrut'a varıldığında, gemideki hasta askerlerin sayısı da artmıştı. Kaymakam Rüştü Bey, askerlerini şehre indirmeye, birkaç gün dinlendikten sonra yola devam edebileceklerle Yemen'e gitmeye karar verdi. O tarihte Beyrut kumandanı olan Albay İsmet Bey vapurdan inen askerlerin mümkün olduğunca temizlenmelerini ve karınlarının doyurulmasını sağladı. 50 kadar askeri de Beyrut Hastanesi'ne yatıran grup, yeniden bindikleri Hudeyde vapuruyla tekrar yola çıktı.
CEHENNEM SICAKLARI, AÇLIK, SUSUZLUK, HUMMA…
Vapurun alacağı asker sayısı 1.800 olarak belirlenmişti. Ancak 1.500 asker olmasına rağmen, vapur tıka basa doluydu. O kadar ki, askerler vapurun cankurtaran sandallarında bile kümeler halindeydiler. Bunun üzerine Suriye iskelelerine uğramaktan vazgeçen komutanlar Kanal'a yöneldi. Akdeniz'den Kanal'a giren vapurun yolcuları Kızıldeniz'de adeta cehennem gibi bir sıcakla da mücadele ediyorlardı. Zaten iyi beslenemeyen, bakımsız askerler, güneş çarpmasından, hummadan birer birer ölmeye başladı. Kızıldeniz'de tam 13 asker oldu. Yemen'deki kıtalarına varmadan ölen asker sayısı 50'yi buldu.
Gerçekten de Yemen'e askerin gidişi korkunçtu.
YOLLARDA SEFALET MANZARALARI
Karadeniz'in dışında Elâzığ ve Malatya'dan toplanan askerler de İskenderun'a ulaştıktan sonra gemilere bindiriliyorlardı. Ancak bunların çektikleri sefalet inanılmazdı. İskenderun'a gelen askerler tamamlanmamış kışlaya gönderiliyorlardı. Burada aylarca vapur bekledikleri oluyorlardı. Bunlara pişmiş yemek vermek imkânı yoktu. Sözde verilmesi gereken yevmiye de hükümette para olmayınca verilemiyordu. Para alamayan askerler toplu olarak hükümet binası veya kumandanın evinin önüne gidiyorlar, dua ile karışık bağırıp dert yanıyorlardı. Para bulunursa, karınlarını doyuracak kadar yevmiye veriliyor, bulamayanlar parası olan arkadaşlarının vicdanına bırakılıyordu.
ÜZERLERİNDE ÜNİFORMALARI BİLE BULUNMUYORDU
Askere gidecek bu Anadolu gençlerinin üzerinde üniformaları bile bulunmuyordu. Gece yatarken, altlarına üstlerine serecek bir şeyleri bile olmuyordu. Köyünden kalkıp, İskenderun’a varabilmek için günlerce yürümüş gençlere bir yemek bile verilememesi sabırları tüketiyordu. Bir fırsatını bulanlar firar ediyor, firar etmeyenler ve bu gücü kendinde bulamayanlar da Yemen'e sevk ediliyordu. İskenderun'dan 10 günün üzerinde süren yolculuk sonunda Yemen'e varan gemiden sağ inebilenler, yeni ve kanlı bir maceranın koynunda buluyorlardı kendilerini... Yemen'e gitmek kadar dönmek de aynı sıkıntılardan geçmek demekti. Bu nedenle Yemen'e giden kolay dönmüyordu.”
YEMEN MACERASI NEYE MAL OLDU?
Osmanlı İmparatorluğu'nun Yemen'deki tam dört asırlık hâkimiyeti, Ali Sait Paşa’nın emrindeki 1800 askerle İngilizlere teslimiyle sona erdi. Ali Sait Paşa ve askerleri Mısır’daki esirler kampına gönderildi. Osmanlı’nın Yemen’deki dört asırlık hakimiyeti, tarihin en kanlı maceralarından biriydi. Osmanlıların buradaki son elli yılında, Yemen topraklarına gömülen Mehmetçik sayısı yüz elli bin olarak hesaplanır. 4 asırlık Türk hakimiyeti Yemen'e çok şey kazandırdı. Türklerin ise hiçbir kazancı olmadı.
İmparatorluğu yıpratıp çökerten, Anadolu köylerinin ocağını yıkan bu maceradan bugüne kalabilen yalnız acı bir matem havasıdır. Anadolu'da dedeleri içinde
Yemen şehidi bulunmayan aile pek azdır.
MEZAR TAŞLARI YOK, ‘YEMEN TÜRKÜSÜ’ VAR
Yemen Türküsü’nü tüm kıtalarını okuduğunuzda o yıllardaki durumu tümüyle anlattığını göreceksiniz:
***
Havada bulut yok, bu ne dumandır?
Köyde bir ölüm yok, bu ne figandır?
Su Yemen illeri ne de yamandır.
Adı Yemen'dir, gülü dikendir,
Giden gelmiyor acep nedendir?
***
Yine başkaldırmış Yemen imamı
Andık orada şehit olan babamı,
Bana ağlatmasın Tanrım anamı,
Adı Yemen'dir, gülü dikendir,
Giden gelmiyor acep nedendir?
***
Kışlanın önünde arslan yağızlar,
Yemen yolcusuna ağlayan kızlar,
Ananın, babanın yüreği sızlar,
Adı Yemen'dir, gülü dikendir,
Giden gelmiyor acep nedendir?
***
Açılan bayrağı gelin mi sandın,
Çalınan davulu düğün mü sandın,
Yemen'e gideni gelir mi sandın,
Adı Yemen'dir, gülü dikendir,
Giden gelmiyor acep nedendir?
KAYNAK Patronlar dunyasi.com
Yemende savaşta Şehit olan dedeme ithaf olunur