ALABANDA DA SU
Karyalı Alabandos, Bu Haftaki Yazısında ALABANDA’da Su ile ilgili yazdı...
İnsanın vazgeçilmez gereksinimi olan ve canlıların yaşam alanları için belirleyici rol oynayan su, çağlar boyunca her yerleşim için stratejik ve kritik bir önem taşımıştır. Alabandalılar bu hayati ihtiyaçlarını gidermek için sayısal yetenek gerektiren mühendislik becerilerini sonuna kadar kullanarak gerek kent içinde gerekse kırsal alanda muazzam yapılar inşa etmişlerdir.
Territoriumda su ile ilişkili olan ve suyun toplanması ve taşınması işleminde kullanıldığı anlaşılan kalıntılar incelendiği zaman, Alabanda Kenti'nin iki farklı noktadan su ihtiyacını karşılamaya çalıştığı görülür. Birincisi, Madran Dağı'nın güney yamaçlarıdır ve buradaki suların getirilmesi için kentin güneydoğusunda yer yer kalıntıları görülebilen bir su hattı kullanılmıştır20. Bu su temin rotası kentin ‘Ana Su Hattı’dır. Kent için önemli olan ikinci su temin noktası ise Alabanda'nın batısındaki tepenin eteğinde yer alır. Kente yaklaşık 300 m uzaklıkta bulunan bu yer kayalık bir alandır ve ‘su derleme yapısına ait kalıntılar barındırmaktadır.
Güzergâh boyunca çeşitli noktalarda Roma İmparatorluk Dönemine ait kalıntıları görülebilen Ana Su Hattı, Madran Dağının güney eteklerinden başlayıp, yaklaşık 21 km’lik bir mesafeden kente su getirmektedir. Madran Dağı güney eteklerinde, Çine Çayı ile Mesevle Çayı'nın birleştiği nokta bu hattın başlangıç yeridir. Bu noktada, eğimli yamaçlardan ve kaya oyuklarından çıkan suların toplanması için inşa edilmiş olan Su Derleme Yapılarına ait izler, dinlendirme ve yükleme havuzlarına ait kalıntılar bulunmaktadır21. Tipik Roma Dönemine ait örgü tekniği ve işçiliği sergileyen bu kalıntılar küçük masif taşlarla harç kullanılarak örülmüş, iç yüzeyler su sızdırmazlığı için yalıtkan bir sıva ile sıvanmıştır. Su Derleme Yapıları vasıtasıyla buradaki pınarlarda toplanan sular çökeltme havuzlarında dinlendirilip, yükleme havuzlarından kente doğru aktarılıyordu. Suların toplandığı bu kalıntılardan yaklaşık 2 km. batıda yer alan ve yöre halkı tarafından “İnce Kemer Köprüsü” olarak adlandırılan bir su kemeri bulunmaktadır22. Ana Su Hattı'nın bir parçası olan ve günümüzde Çine Barajı altında kalan bu su kemeri, Çine Çayı'nın oluşturduğu vadiyi aşmak için Roma Döneminde inşa edilmiş olup, dört açıklık üzerine oturtulmuştur.
İnce kemerden yaklaşık 16 km. uzaklıkta, Alabanda'ya doğru yaklaşırken Kargı Deresi üzerinde bu hatta ait ikinci bir su kemeri kalıntısı daha görülmektedir (fig.2). Tepelikler arasından akan Kargı Deresi'nin oluşturduğu küçük vadiyi aşmak için bu noktada da, tıpkı İnce Kemer'de olduğu gibi aynı tarz örgü ve işçilik sergileyen bir su kemeri inşa edilmiştir. Beş açıklık üzerine oturtulan bu su kemeri, tıpkı İnce Kemer gibi, yerel gnays bloklardan örülmüştür ve oldukça iyi şekilde korunarak günümüze kadar ulaşmıştır. Halk arasında Kargı Kemeri olarak bilinen kalıntının ortasında merkezi açıklık yer alır ve bu merkezi açıklık derenin iki kenarına oturan kalın iki adet ayak üzerinde yükselmektedir. Bu ana açıklığın iki yanında yamaçlara doğru daralıp küçülen iki küçük açıklıkla su hattının vadiyi aşması sağlanmıştır. Alabanda kent merkezine yaklaşık
4.5 km. uzaklıkta yer alan bu Kargı Kemeri, daha önce hiçbir çalışmada ele alınıp incelenmemiş, bu nedenle de, su hattının çıktıktan sonra nasıl bir rota izleyerek Alabanda'ya ulaştığı tam olarak bilinmezken, bu kemer sayesinde rota netleştirilebilmiştir. Madran Dağı güney eteklerinden başlayan 21 km. uzunluğundaki Ana Su Hattı, İnce Kemer vasıtasıyla Çine Çayı'nı geçip, Gökbel Dağı'nın Çine Ovası ile birleştiği noktada yer alan ve Akçaova, Camızağılı ve Kargı Mahallelerinin bulunduğu yerlerdeki küçük tepelerin yamaçlarından tatlı bir meyille kente doğru uzanmaktadır23.
Bu su hattına ait bir diğer kalıntı ise güneyde kente yaklaşık 100 m. mesafedeki su kemeri kalıntısıdır (fig.3). Alabanda Su Kemeri24 olarak anılan kalıntı kentin içinden akan küçük derenin kentin güneyindeki yamaçlarda oluşturduğu vadiyi aşmak için yapılmıştır. Alabanda Su Kemeri dere üzerine tek açıklık oturtularak inşa edilmiş olup, bu açıklığın yamaçlara yaslanan kenarlarında ise, su hattı için kalın bir duvar örülmüştür. Söz konusu kemer gerek kemer açıklığı gerekse blok kesimi, blok yerleştirmesi gibi inşa teknikleri yönüyle Ephesos yakınındaki Büllükdere Su Kemeri25 ile benzer özellikler taşır. Ephesos kentine su taşıyan kemerlerden birisi olan Büllükdere Su Kemeri, tıpkı Alabanda Su Kemeri gibi tek açıklık üzerine oturmakta, kemer yanları eğimli yamaca doğru kalın bir duvar ile örülmüştür. Kesme taşlardan yapılmış yan duvar blokları ve kavis oluşturan kemer bloklarının biçimleri ve yerleştirilişleri neredeyse aynı işçiliktedir. MS
2. yy’da yapılan su hattının bir parçası olan Ephesos Büllükdere Su Kemeri'nin inşa tarihi26, Alabanda'daki Ana Su Hattı'nın inşa tarihi için referans oluşturmakta, Ana su hattının tamamı için olmasa bile en azından Alabanda Su Kemerinin MS 2. yy’da yapıldığı ortaya koymaktadır.
Gerek kent yakınındaki bu su kemeri, gerekse Kargı Kemeri ve Çine Çayı üzerindeki İnce Kemer tamamen ortak inşa teknikleri sergilemektedir. Her üç kalıntıda da bölgenin doğal kayacı olan gnays yataklarından kesilen dörtgen bloklar kullanılmıştır. Kemer açıklıkları dörtgen payeler üzerine oturmakta, kemer kavislerinde ve kilit taşlarında kullanılan blokların formu ve örgü tekniği paralellik taşımaktadır. Dörtgen kemer payelerinin kemer kavisleri ile birleştiği noktalara çıkıntı taç blokları yerleştirilmiş olup, bu taç bloklarının konuş biçimine varıncaya kadar tamamen aynıdır. Her üç su kemeri de Alabanda Ana Su Hattı'nın günümüze ulaşan önemli kalıntıları (fig.4) olup, gerek Alabandalı mühendislerin ve ustaların becerilerini ve doğayla mücadelelerindeki başarılarını anlamamız adına, gerekse Roma İmparatorluk Dönemi genelinde uygulanan su mühendisliğine dair önemli veriler sunmaktadır.
Bu Ana Su Hattı'nın kent içindeki bağlantılarına yönelik tiyatronun üst kısmındaki terasta yer alan bir kalıntının, su depolama ve dağıtım haznesi olabileceği düşünülmektedir27. Ancak bu kalıntıda yeterli araştırma ve kazı çalışmaları yapılmadığı için kalıntının işlevi henüz tam belli değildir. Yapının, kentin hakim noktasında olması ve büyük bloklara sahip kalın duvarlarla güçlendirilmiş olması su haznesi olma ihtimalini artırmaktadır.
2013 yılında kentin doğu kısmında yürütülen Jeofizik çalışmaları sırasında ise yaklaşık 55x35 m.lik bir alana oturduğu anlaşılan büyük boyutlu bir su deposu keşfedilmiştir. Aynı yıl kazısına başlanan ve doğu taraftaki ait ikinci bir su kemeri kalıntısı daha görülmektedir (fig.2). Tepelikler arasından akan Kargı Deresi'nin oluşturduğu küçük vadiyi aşmak için bu noktada da tıpkı İnce Kemer'de olduğu gibi aynı tarz örgü ve işçilik sergileyen bir su kemeri inşa edilmiştir. Beş açıklık üzerine oturtulan bu su kemeri, tıpkı İnce Kemer gibi, yerel gnays bloklardan örülmüştür ve oldukça iyi şekilde korunarak günümüze kadar ulaşmıştır. Halk arasında Kargı Kemeri olarak bilinen kalıntının ortasında merkezi açıklık yer alır ve bu merkezi açıklık derenin iki kenarına oturan kalın iki adet ayak üzerinde yükselmektedir. Bu ana açıklığın iki yanında yamaçlara doğru daralıp küçülen iki küçük açıklıkla su hattının vadiyi aşması sağlanmıştır. Alabanda kent merkezine yaklaşık
4.5 km. uzaklıkta yer alan bu Kargı Kemeri, daha önce hiçbir çalışmada ele alınıp incelenmemiş, bu nedenle de, su hattının çıktıktan sonra nasıl bir rota izleyerek Alabanda'ya ulaştığı tam olarak bilinmezken, bu kemer sayesinde rota netleştirilebilmiştir. Madran Dağı güney eteklerinden başlayan 21 km. uzunluğundaki Ana Su Hattı, İnce Kemer vasıtasıyla Çine Çayı'nı geçip, Gökbel Dağı'nın Çine Ovası ile birleştiği noktada yer alan ve Akçaova, Camızağılı ve Kargı Mahallelerinin bulunduğu yerlerdeki küçük tepelerin yamaçlarından tatlı bir meyille kente doğru uzanmaktadır23.
Bu su hattına ait bir diğer kalıntı ise güneyde kente yaklaşık 100 m mesafedeki su kemeri kalıntısıdır (fig.3). Alabanda Su Kemeri24 olarak anılan kalıntı kentin içinden akan küçük derenin kentin güneyindeki yamaçlarda oluşturduğu vadiyi aşmak için yapılmıştır. Alabanda Su Kemeri dere üzerine tek açıklık oturtularak inşa edilmiş olup, bu açıklığın yamaçlara yaslanan kenarlarında ise, su hattı için kalın bir duvar örülmüştür. Söz konusu kemer gerek kemer açıklığı gerekse blok kesimi, blok yerleştirmesi gibi inşa teknikleri yönüyle Ephesos yakınındaki Büllükdere Su Kemeri25 ile benzer özellikler taşır. Ephesos kentine su taşıyan kemerlerden birisi olan Büllükdere Su Kemeri, tıpkı Alabanda Su Kemeri gibi tek açıklık üzerine oturmakta, kemer yanları eğimli yamaca doğru kalın bir duvar ile örülmüştür. Kesme taşlardan yapılmış yan duvar blokları ve kavis oluşturan kemer bloklarının biçimleri ve yerleştirilişleri neredeyse aynı işçiliktedir.
MS 2. yy’da yapılan su hattının bir parçası olan Ephesos Büllükdere Su Kemeri'nin inşa tarihi26, Alabanda'daki Ana Su Hattı'nın inşa tarihi için referans oluşturmakta, Ana su hattının tamamı için olmasa bile en azından Alabanda Su Kemeri'nin MS 2. yy’da yapıldığı ortaya koymaktadır.
Gerek kent yakınındaki bu su kemeri, gerekse Kargı Kemeri ve Çine Çayı üzerindeki İnce Kemer tamamen ortak inşa teknikleri sergilemektedir. Her üç kalıntıda da bölgenin doğal kayacı olan gnays yataklarından kesilen dörtgen bloklar kullanılmıştır. Kemer açıklıkları dörtgen payeler üzerine oturmakta, kemer kavislerinde ve kilit taşlarında kullanılan blokların formu ve örgü tekniği paralellik taşımaktadır. Dörtgen kemer payelerinin kemer kavisleri ile birleştiği noktalara çıkıntı taç blokları yerleştirilmiş olup, bu taç bloklarının konuş biçimine varıncaya kadar tamamen aynıdır. Her üç su kemeri de Alabanda Ana Su Hattı'nın günümüze ulaşan önemli kalıntıları (fig.4) olup, gerek Alabandalı mühendislerin ve ustaların becerilerini ve doğayla mücadelelerindeki başarılarını anlamamız adına, gerekse Roma İmparatorluk Dönemi genelinde uygulanan su mühendisliğine dair önemli veriler sunmaktadır.
Bu Ana Su Hattı'nın kent içindeki bağlantılarına yönelik tiyatronun üst kısmındaki terasta yer alan bir kalıntının, su depolama ve dağıtım haznesi olabileceği düşünülmektedir27. Ancak bu kalıntıda yeterli araştırma ve kazı çalışmaları yapılmadığı için kalıntının işlevi henüz tam belli değildir. Yapının, kentin hakim noktasında olması ve büyük bloklara sahip kalın duvarlarla güçlendirilmiş olması su haznesi olma ihtimalini artırmaktadır.
2013 yılında kentin doğu kısmında yürütülen Jeofizik çalışmaları sırasında ise yaklaşık 55x35 m’lik bir alana oturduğu anlaşılan büyük boyutlu bir su deposu keşfedilmiştir. Aynı yıl kazısına başlanan ve doğu taraftaki dış cephesi açığa çıkarılan bu su deposu kazı ekibi tarafından “Payandalı Sarnıç” olarak adlandırılmıştır28. Söz konusu sarnıç kent içinde ovaya hakim bir noktadadır. Jeofizik ve kazı çalışmaları henüz hiçbir yerde yayınlanmayan bu anıtsal boyutlardaki sarnıç iki katlı olup, alt katının 6x17 metre, yaklaşık 100 m²lik iki odadan, yani 200 m²den oluştuğu, alt kat duvarlarının ve yaklaşık 1 metre kalınlığındaki tavanın korunduğu anlaşılmıştır. Kazısı yapılan doğu cephesi ve kuzeydoğu köşesinde küçük havuzlar olduğu görülmüştür. Söz konusu anıtsal sarnıç gerek duvar işçiliği yönünden gerekse ele geçen buluntulara29 dayanarak, Roma İmparatorluk Dönemine tarihlenmektedir. Bu boyutlardaki bir sarnıcı, kent içinden toplanan sular ile beslemek mümkün değildir. Jeofizik çalışmalarda sarnıcın güney cephesinde batı köşeye yakın tarafta su giriş kanallarının olduğu tespit edilmiştir. Bu su giriş kanalları, yukarıda kalıntıları hakkında bilgi verilen Ana Su Hattı ile aynı yönde, yani güneydedir. Kent dışında, territoriumda anıtsal boyutlu kalıntıları görülen su hattı ile kent içinde kalıntısı tespit edilen anıtsal boyuttaki sarnıç çağdaş olup, Alabanda için ortak işleve hizmet eden arkeolojik kalıntılardır.
Ana Su Hattı üzerine çalışmalar yapan Öziş, mevcut kalıntılar üzerinden değerlendirme yaparak30 bu hattın taşıdığı su kapasitesini 400-800 lt/sn olarak hesaplamıştır. Kentin yüzölçümü ve yaşayan halkın olası ihtiyaçlarını göz önüne alarak, bu kapasitenin kentin ihtiyacından çok fazla olduğunu belirtmiştir. İhtiyaç dışı fazla suyun, tarım amaçlı ovadaki tarlaların sulanmasında kullanılmış olabileceği üzerinde durmuştur. Güneydeki dağ yamaçlarından çıkan sular 21 km’lik Ana Su Hattı ile kente taşınarak, tiyatronun üstündeki kent haznesine ve ovaya hakim bu Payandalı Sarnıç'a depolanıyordu. Yukardaki hazne üst mahallelerdeki kent halkının, Payandalı Sarnıç ise aşağı mahallelerin kullanımına sunuluyordu. Daha da önemlisi, aşağı mahallede olan, ovaya hakim konumdaki anıtsal boyutlu Payandalı Sarnıç'ın, 100 m²lik devasa depolama odaları düşünüldüğünde, buraya depolanan sular ovadaki tarlaların sulanmasında kullanılıyor olmalıdır. Çünkü sarnıcın su girişi güneyde Ana Su Hattı yönünde iken, havuzlar ve su çıkış noktaları doğu ve kuzeyde, yani ovanın ve tarlaların olduğu yöndedir. Kırsalda yer alan ve yüksek kapasiteli suların taşındığı Ana Su Hattı ile kent merkezinde yer alan ve kazılarla ortaya çıkarılan anıtsal boyutlu Payandalı Sarnıç yakından ilişkilidir. Dolayısıyla, insanların en önemli gereksinimi olan su ihtiyacını karşılamaya yönelik hizmet veren, kırsaldaki Ana Su Hattı ve kent içindeki “Payandalı Sarnıç” ortak işleve sahip iki farklı birimin kırsal alan ve kent ilişkisine dair değerli ve güzel bir örnek oluşturmaktadır.
Antik Dönemde Alabanda'yı besleyen Madran Dağı günümüzde de aktif şekilde kullanılmaktadır. Bölgedeki modern yerleşim birimlerinin ihtiyaçlarını karşılaması yanında, buralardan çıkan sular kaliteli doğal kaynak suyu olması31 nedeniyle, “Kaltun Madran” ve “Çine Topçam Madran” gibi markalar altında iç piyasaya sürülerek bölgeye ekonomik kazanç sağlamaktadır. Dolayısıyla, Alabanda halkının, kendilerine ait territoriumdan özel teknikler kullanarak getirdikleri kaliteli ve lezzetli suları içtiğini düşünmek yanlış olmaz.
Alabanda'nın bir diğer önemli su temin noktası ise kentin batısında, kent surlarına yaklaşık 300 m. uzaklıkta, dağ yamacındaki galeridir. Kentin batı mahallelerinin su ihtiyaçlarını karşılamaya hizmet eden bu noktada yapı kalıntıları vardır (fig.5-6). Harç kullanılarak moloz taşlarla örülmüş duvarlar, tavan kısmında tuğlalarla yapılmış kemer örgü sistemi gibi inşa teknikleri, kalıntıların Roma İmparatorluk Dönemine ait olduğunu göstermektedir. Mevcut kalıntılar tipik bir Su Derleme Yapısına aittir. Yamaçtaki ana kayanın içlerine doğru uzanan galeriden gelen sızma sular, ana kayaya birleştirilmiş bu Su Derleme Yapısına toplanıyordu. Yapının ana kayaya yaslı cephesinde yer alan ve kaya içindeki suların yapıya gelmesini sağlayan galerinin ağzı, taş ve tuğla kullanılarak kemerli şekilde örülmüş, su yalıtımını sağlamak için su sızdırmaz sıvayla kaplanmıştır (fig.6). Su Derleme Yapısından ana kayanın içlerine doğru uzanan bu galerinin, kapı ağzı genişliği yaklaşık 1 m., yüksekliği ise 2 m civarındadır ve ana kayanın içine doğru daralmaktadır (fig.5-6). İçeri gidildikçe galerinin dönüşler yaptığı görülmekte, ışık almadığı için karanlık bir ortam oluşmaktadır. Galerinin iç kısmı temizlenmediği için ve yarasalar olması nedeniyle, ana kaya içine doğru giden galerinin uzunluğu tam bilinmemekte, ön taraftaki ilk 7-8 m’lik kısmına girilebilmektedir.
Bir nevi sarnıç işlevi gören Su Derleme Yapısının iç duvarlarında da su sızdırmasını önlemek için yapılan sıvaların izleri görülebilmektedir. Su Derleme Yapısının kente ve ovaya bakan cephesi zamanla yıkılmış, moloz örgülü cephe duvarının üst kısımları toprakla karışarak yamaçtan aşağıya doğru akmıştır. Mevcut kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla, yamaçta yer alan bu cephede çökeltme havuzları ve künklerin bağlandığı yükleme havuzları yer almaktadır. Bu havuzlardan künklerle alınan sular kentin batı mahallerine taşınıyordu. Bu Su Derleme Yapısı kentin dışında, hemen 300 m yakınında yer aldığı için buradan giden sular kent içinde ayrıca depolamaya gerek duyulmadan, direk künklerle dağıtılıyor olmalıdır. Bu yapı bir nevi hem su toplama yapısı hem de şehir içi şebekesinin bağlı olduğu ana depo görevi görüyor olmalıdır. Kentin batı mahallerinde kalıntıları görülen hamamların su ihtiyacı da buradan sağlanıyor olmalıdır.