ANTİK DÖNEM SONRASI ALABANDA
Karyalı Alabandos, Bu Haftaki Yazısında Antik Dönem Sonrası Alabanda ile ilgili yazdı...
Alabanda Antik Kenti, Aydın ili, Çine ilçesinin yaklaşık 7 km. batısında Doğanyurt Köyü’ne bağlı Araphisar Mahallesi içinde yer alır. Gökbel Dağı’nın kuzeyindeki tepelerin eteklerinde kurulan kent, Marsyas (Çine) Çayı’nın yanı başına konumlanmıştır. Sulak bir ovaya ve bahçe tarımına uygun geniş yaylalara sahip olan kent, MÖ 2. binden başlayarak günümüze kadar kesintisiz yerleşim göstermektedir. Alabanda’nın Antik Çağı üzerine zengin arkeolojik materyaller ve bulgular varken ve bunlar bilim dünyası tarafından bilinip, değerlendirilirken, Geç Antik Dönem ve sonrası hakkındaki bilgiler yok denecek düzeydeydi. Antik dünyanın genelinde olduğu gibi, Alabanda da MS 4. yy. dan sonra değişimler geçirerek varlığını korumuştur. 2011 yılından itibaren gerçekleştirdiğimiz kazı, araştırma ve koruma-onarım çalışmalarında Antik Dönem sonrası Alabanda hakkında daha önceden bilinmeyen somut arkeolojik verilere ulaşılmıştır. Geç Antik Dönem de kentin neredeyse yarı yarıya küçüldüğü ve yeni bir surla çevrildiği belgelenmiş, tiyatro, hamam ve tapınak gibi kamu yapılarının mimari değişikliklere uğrayarak farklı işlevlerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Örneğini pek çok antik dini mekânda gördüğümüz üzere, Alabanda Apollon Isotimos Tapınağı ve Temenosu bir kilise kompleksine dönüşmüş, tapınağın cellası vaftizhane olarak kullanılmıştır. Sütun başlıkları, kabartmalı korkuluklar, mozaikler, devşirme malzemelerle inşa edilmiş surlar Erken Hristiyanlık Dönemi ve Orta Çağ’daki Alabanda hakkında bizleri bilgilendirmektedir. Oldukça zengin bir repertuar sunan Bizans ve İslam Dönemi sırlı seramikleri, Bizans Dönemi’ne ve Beylikler Dönemi’ne ait çeşitli sikkeler Alabanda’nın Orta Çağ’daki sosyo-ekonomik durumu hakkında ipuçları vermektedir. Bu bildiride, üç yıllık çalışmalar sonunda ulaşılan ve Alabanda’nın Orta Çağ’ı hakkında değerli bilgiler veren arkeolojik materyaller ve bulgular kısaca tanıtılıp, bilim dünyasının ilgisine ve bilgisine sunulmuştur.
Alabanda Antik Kenti, Aydın ili, Çine ilçesinin yaklaşık 7 km. batısında Doğanyurt Köyü’ne bağlı Araphisar Mahallesi içinde yer alır1. Gökbel Dağı’nın kuzeyindeki tepelerin eteklerinde kurulan kent, Marsyas (Çine) Çayı’nın yanı başına konumlanmıştır. Alabanda, sahip olduğu stratejik konumu ile önemli yol güzergâhları üzerinde yer almış, bereketli Çine Ovası'nın sunduğu yaşam olanaklar nedeniyle de havza, erken dönemlerden beri iskân gören yerlerden biri olmuştur. Son yıllarda, Alabanda’ya kuş uçuşu 6 km. mesafedeki ve eski ismi Ancın Köy olan Sağlık Köyü’ndeki kaya oyuklarında Latmos-Bafa Gölü kaya resimlerinin benzerleri keşfedilmiş, dolayısıyla, Çine Havzası, Alabanda ve çevresinin Neolitik Dönem’den itibaren iskân gördüğü ortaya çıkmıştır. Yine, Alabanda'nın yaklaşık 1 km. kuzeydoğusunda, Çine Çayı kenarında, ova düzlüğünde yer alan Tepecik Höyük ise Demir Çağı öncesi bölgenin durumu hakkında değerli bilgiler sunmaktadır.
Alabanda Antik Kenti'nde kazı ve sistemli araştırmalar geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren, günümüze kadar üç farklı zaman dilimde gerçekleştirilmiş, bu çalışmalarda gerek Antik Dönem ve öncesi gerekse Antik Dönem sonrası Alabanda hakkında arkeolojik materyallere, bilgilere ve bulgulara ulaşılmıştır. 1904-1905 yıllarında Halil Ethem Bey Alabanda’daki ilk çalışmaları gerçekleştirmiştir. İmparatorluk Müzesi adına Lagina'da kazılar yürüten Osman Hamdi Bey, Alabanda’yı daha önce iki kez ziyaret etmiş ve küçük kardeşi Halil Ethem Bey’e Alabanda’da kazı yapması önerisinde bulunmuştur 5. 1904 ve 1905 yıllarında Halil Ethem Bey, Tiyatro, Batı Tapınak, Merkezi Hamam, Apollon Tapınağı ve Temenos Alanı, Bouleuterion, "Dorik Tapınak", Klasik Çağ Mezarı'nda kısa süreli bir dizi yüzey araştırması ve kazılar yapmış, ulaştığı sonuçları rapor şeklinde yayınlamıştır. Daha sonra, Aydın Müze Müdürlüğü adına Müze Müdürü Emin YENER kentte kazı çalışmaları yürütmüş, 1999 yılından başlayarak aralıklarla yapılan kazılarda ağırlıklı olarak Apollon Isotimos Tapınağı'nda ve Tiyatro'da çalışılmıştır. 2011-2013 yılları arasında üç sezon ise Adnan Menderes Üniversitesi Arkeoloji Bölümünden Doç. Dr. Suat Ateşlier başkanlığında kazı, onarım ve çevre düzenleme çalışmaları gerçekleştirilmiştir.
Yaklaşık yüzyıllık bir süreçte, üç farklı dönemde ve farklı ekiplerle yürütülen çalışmalarda Alabanda'nın Geç Antik Çağı ve sonrası hakkında birbirini tamamlayıcı bilgilere ulaşılmış, Halil Ethem Bey kazılarında; kilise ve vaftizhane gibi dini mekânlar bulunmuştur.
Aydın Müze Müdürü Emin YENER yönetimindeki çalışmalarda, tiyatronun Geç Antik Dönem sonrası devşirme malzemelerle yeniden düzenlenerek farklı işlevlerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Benim de heyet üyesi olduğum son dönem kazılarda ise Bizans Dönemi suru ve bu sura ait kuleler, yine aynı periyoda ait profil veren çok sayıda sırlı Bizans seramiği, Bizans ve İslami Dönem yerleşim alanlarını gösteren konut izleri ile bu dönemlere ait sikkeler gibi zengin arkeolojik materyaller elde edilmesi yanında, Geç Antik Çağ ve sonrasında kent içinde taşınan devşirme malzemelerin izleri sürülüp, önemli bulgular ve sonuçlar ortaya konmuştur. Antik Dönem Sonrası Erken Hristiyanlık Dönemi’ne ait Karia Bölgesi’ndeki araştırmaların eksikliği nedeniyle, bilgilerimiz sınırlı olmakla birlikte, MS 305 yılında, Karia Bölgesi’nin ayrı bir eyalet konumuna getirildiğini ve eyaletin başkentinin Aphrodisias olduğunu bilmekteyiz. Geç Antik Çağ’da Alabanda ile ilgili kayda değer önemli bir bilgi ise; MS 4. yy. da inşa edilen St. John Laterano Bazilikası için Alabanda’dan değerli hediyeler gönderildiğidir. Erken Hristiyanlık Dönemi’nde Alabanda hakkında bilgi edindiğimiz en önemli belge ise konsül tutanakları olup, Kadıköy konsülü tutanakları kent için kıymetli bilgiler sunar. Bu tutanaklardan MS 451 yılındaki konsüle Alabanda piskoposu Theodoret’in de katıldığını ve Alabanda’nın, Aphrodisias metropolitliğine bağlı bir piskoposluk merkezi olduğunu öğreniyoruz. Karia metropolitliği haline gelen Aphrodisias kentinin adı MS 7. yy. kaynaklarında “Staurapolis” olarak geçmekte, Alabanda ise, bu merkeze bağlı bir piskoposluk halindedir. Sonraki yüzyıllarda kilisenin varlığına dair sınırlı bilgiler bulunmakla birlikte, Alabanda’nın Aphrodisias’a bağlı piskoposluk merkezi statüsünü MS 11. yy. a kadar koruduğu bilinmektedir. Bizans Dönemi’nde Batı Anadolu coğrafyası incelendiğinde, bölgenin çeşitli siyasi birimlere bölündüğü, MS 7. ve 9. yy’larda Karia Bölgesi'nin büyük bir bölümünün Kibyrraioton theması içine alındığı, ancak, kuzeyde kalan Alabanda'nın ise Thrakesion theması içinde yer aldığı görülür. Alabanda Bizans Dönemi’nde de önemi korumakta, hatta Bizans İmparatoru VII. Constantinus Porphyrogennetos’un (MS 913-959), “De Thematibus” isimli kitabında, Batı Anadolu’daki en büyük 20 kent sıralanırken, Alabanda’nın da adı geçmektedir. Bölge MS 10-11. yy. da kısa süreli Selçuklu egemenliği ardından, Latin imparatorluğunun başkenti fethiyle tekrar Bizans yönetimine girer, daha sonra bölge, MS 14. yy. başlarından itibaren tamamen Türk hâkimiyeti altına girmiştir. Önce Menteşeoğulları, sonra ise Osmanlı Devleti bölgeye egemen olurken, artık yerleşim Alabanda isminden çıkıp, Araphisar olarak anılmaya başlar ve yerleşimin adı Osmanlı belgelerinde Araphisar Karyesi olarak geçer.
Alabanda’daki Aydın Müzesi yönetiminde gerçekleştirilen kazılarda tiyatronun sahne binasında ve orkestra çevresinde geç dönemde yapılan tadilatlar, dönüşümler tespit edilmiştir.
Tiyatro sahnesinin, MS 4. yy. da Dor düzenine sahip mimari elemanlarla yeniden düzenlendiği, Bizans Dönemi ile birlikte, orkestranın bir duvarla (Fotoğraf 1) çevrilip, su işlevli bir yapıya dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Tiyatronun Roma Dönemi’ne ait orijinal sahne malzemeleri Ion düzeninde ve mermer iken, MS 4 yy. a ait yeniden düzenlemede kullanılan malzemeler Dor düzenine ait yerel gnays taşından yapılmıştır. Tiyatroda devşirme olarak kullanılan bu Dor düzenine ait mimari elemanlar üzerinde, 2012 yılında detaylı ölçümler yapılmış, sütun başlıkları, tamburlar, sütun ölçüleri ve oranlar incelenmiş, söz konusu gnays blokların yaklaşık 200 m batıda yer alan Zeus Tapınağı’ndan getirilerek burada kullanıldığı tespit edilmiştir. Hristiyanlıkla birlikte, Zeus Tapınağı işlevini yitirince, MS 4. yy. dan sonra, tapınağın malzemeleri sahne düzenlemesinde kullanılmak için tiyatroya getirilmiş olmalıdır. Nitekim 2012 yılında Zeus Tapınağı’nda gerçekleştirdiğimiz kazılarda, tapınağı doğu köşesinde, tapınağın sökülme sürecine işaret eden sikkeler ve kandil buluntuları ele geçmiştir. Burada bulunan Arcadius Dönemi’ne (MS 383-408) ait bronz sikkelerden birisinin23 ön yüzünde imparator cepheden gösterilirken, arka yüzde pruva üzerinde Nike ve asa tutan figür yer alır, diğer sikkede24 ise ön yüzde imparator profilden verilmiş, arka yüzde çelenk içinde “VOT V” yazmaktadır. Yine aynı yerden ele geçen Teodosius Dönemi’ne (MS 379–395) ait bronz sikkenin25 ise ön yüzünde imparator profilden gösterilmiş, arka yüzde Nike betimlenmiştir. Zeus Tapınağı'nda yapılan gerek Halil Ethem Bey kazısında gerekse 2012 yılı kazısında Geç Antik Çağ’a, MS 5.-6. yy. a tarihlenen yapı kalıntıları tespit edilmiş, tapınak işlevini yitirince temenos alanında başka amaçlara hizmet eden binalar yapıldığı anlaşılmıştır.
Bizans Dönemi ile birlikte tiyatro alanında yeni bir düzenle yapılmış, sahne binasının önünü ve en alttaki iki oturma sırasını dolaşan bir duvar (Fotoğraf 1) örülmüştür. Devşirme malzemeler ve moloz taşlarla örülmüş olan bu duvarın yüzeyi su yalıtımına karşı dayanıklı bir sıvayla kaplanmış, dolayısıyla bu düzenlemeyle orkestranın su işlevli bir yapıya dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Nitekim oturma sıralarının arasındaki merdivenlerden aşağıya doğru inen suların tiyatronun ortasındaki havuza ya da hazneye toplanması için bu moloz örgülü duvarda su toplama kanalları (Fotoğraf 2) olduğu görülür. Su toplama kanallarının zemininde çatı kiremidine benzer forma sahip, yayvan geniş taban tuğlaları, moloz duvar içinde kemerli su kanalı yapmak için ise kalın tuğlalar kullanılmıştır. Tiyatrodaki bu Antik Dönem sonrası düzenlemeler, Alabanda’nın Antik kültürden Orta Çağ kültürüne geçişte yaşadığı süreci en çarpıcı şekilde gözler önüne sermektedir.
2012 yılı kazı sezonu çalışmalarında Alabanda'nın Antik Dönem sonrası iskânı ve kent düzeni hakkında değerli bilgilere ulaşılmıştır. Kentin merkezinde yer alan Apollon Isotimos Tapınağı ve Temenos Alanı çevresinde yürütülen kazılarda, Bizans Dönemine ait kent surunun izleri gün yüzüne çıkarılmış, böylece daha önceden bilinmeyen geç dönem yerleşiminin olası sınırları belirlenmeye başlanmıştır. 2012 kazı sezonunda Bizans surunun kuzeydeki üç kulesi ve bu kuleleri birbirine bağlayan 70 m uzunluğunda kuzey hattı kazılmış (Fotoğraf 3), daha sonra hattın devamını belirlemek amacıyla 2012 ve 2013 yıllarında Bizans surunun izleri takip edilip, ölçüm ve çizimler yapılarak Alabanda’nın Bizans Dönemi surunun planı çıkarılmıştır. Böylece, Bizans Dönemi’nde yerleşimin neredeyse yarı yarıya küçüldüğü ve korunmaya daha elverişli olan güneydeki yamaca doğru çekildiği anlaşılmıştır. Daha önceden bilinmeyen bu surun keşfiyle, ekonomik ve toplumsal gücü zayıflayan kentin, sınırlarını küçülterek kendini korumaya aldığı anlaşılmakta, dönemin genel karakterini yansıtan bu tarz benzer küçülmeler Batı Anadolu'daki pek çok kentte görülmektedir. MS 6-7. yy’larda yapıldığını düşündüğümüz surun kuzeydoğu- güneybatı doğrultusunda uzanan hattı açığa çıkarılmış (Fotoğraf 3), bu surun üzerinde yer alan ve kapı söveleri orijinal yerinde duran kuzey kapısı ile bu alandaki kulelerden üçü kısmen korunmuştur. Ortaya çıkarılan sur hattı ve kuleler çok iyi korunmamış olsa da, orijinal yapım teknikleri ve mimari özelliklerini kaybetmemiş olması nedeniyle oldukça önemlidir. Bizans Dönemi suru, devşirme mimari parçalar ve gnays bloklar kullanılarak, cephelerde ise, aralarına küçük taş ve tuğlalar sıkıştırılarak inşa edilmiştir. 3.00 m. kalınlığındaki sur duvarında kenarlarda devşirme dörtgen büyük bloklar, aralarda ise tuğla ve küçük taşlardan moloz dolgu vardır. Devşirme bloklar ve yer yer sütunlar kullanılarak yapılmış olan ve 3.00 m. kalınlığında duvarlara sahip olan yarım yuvarlak kulelerin iç kısmında kule içi apsis mevcuttur. Bu kulelerin ortalama çapı 7.00-7.50 m. arasında değişmekte, kule içi apsislerin ortalama çapı ise 3.00-3.50 m. arasındadır. Kulelerin içlerindeki apsislerde yapılan kazılarda yaklaşık 3.00 m. kadar derinliğe inilmiş, apsis içindeki duvar sıvalarının kısmen korunduğu görülmüş, kulelerin iki katlı olduğunu gösteren duvar içlerindeki hatıl yuvaları tespit edilmiş, kulelerin ahşap aksamında kullanıldığını düşündüğümüz bronz çiviler bulunmuştur.
Sur duvarlarında, kulelerde ve surun kuzey girişinde 2013 yılı kazı sezonunda koruma onarım çalışmaları yapıldı. Orijinal malzemeye bağlı kalınarak yapılan sağlamlaştırılma ve koruma çalışmalarında (Fotoğraf 4) 0.5 numara kum, hamur kireç, dişli mermer tozu ve tuğla tozu karışımından bir harç uygulanarak sağlam derzler doldurulmuş, devrilen blokların yerleri temizlenip, yerlerine oturtulmuş, sur duvarı ve kuleler asimetrik planlarına sadık kalınarak onarılmıştır. Bizans sur sektörü ve çevresinde yürütülen kazılarda, üst seviyelerde geç dönem (Türk-İslam Dönemi) yapılaşmasının olduğu, bu nedenle yoğun bir tahrip yaşandığı gözlemlenmiştir.
Bu sektörde, Alabanda'nın Antik Dönem sonrası durumu hakkında kayda değer bilgiler sunan buluntular ele geçmiş, en önemli buluntu grubu ise, yüzlerce parçadan oluşan Bizans Dönemine ait yeşil, sarı ve kahverengi sırlı seramiklerdir. Bizans suru kazılarında bulunan seramiklerin benzerleri, önceki dönemlerde kentin farklı yerlerinde yapılan kazılarda bulunmuş seramiklerle paralellik taşımaktadır.
Alabanda'nın Bizans Dönemi tarihi ve yakın coğrafyasıyla olan ilişkilerine ışık tutan bu sırlı seramikler özellikle Orta ve Geç Dönem Bizans seramik sanatı ve teknikleri açısından da değerli bilgiler sunmaktadır. Bizans suru sektöründe ele geçen sırlı seramiklerin üretiminde, Bizans seramik sanatında sıklıkla kullanılan stiller tercih edilmiş, kahverengi, yeşil ve sarı astar boya kullanımı ile kazıma, oyma, sgraffito gibi tekniklerin tek başına veya bir arada uygulandığı görülür. "Alabanda Antik Kenti Sırlı Bizans Seramikleri" konulu bitirme tezi hazırlayan M. Güzel, bu seramikleri Astar Boyalı Seramikler ve Kazıma Teknikli Seramikler olmak üzere iki ana grupta incelemiş, çizimlerini yaparak, çeşitli formlara sahip olan seramiklerin ağız ve kaide profillerini çıkarmıştır. MS 12-13 yy. lara tarihlenen Alabanda Astar Boyalı Seramikler (Fotoğraf 5), portakal ve kahverengi renkli sır üzerine sarı renkli sırla daireler ve içlerine yine daire biçimde noktalar yapılarak bezenmiş olup, bu seramiklerin benzerleri, Korinthos, Pergamon ve Sardeis gibi yerleşimlerde de bulunmuştur. Bir önceki grup ile yaklaşık aynı döneme ait olan, MS 12-13 yy’lara tarihlenen Alabanda Kazıma Teknikli Seramikler (Fotoğraf 6) ise, yeşil ve sarı gibi renklerde sırlanmış olup, üzerleri, kazıma tekniğinde elipsler, üçgenler, dikey çizgiler ve baklava deseni gibi geometrik şekillerle ya da kuş figürü gibi süslemelerle zenginleştirilmiştir, bu seramiklerin benzerleri de Pergamon, Korinthos gibi önemli merkezlerde ele geçmiştir. MS 13. yy. a tarihlendirilen ve benzerleri Magnesia ve Pergamon'dan ele geçen Alabanda buluntusu bir kap türü ise, bezemesiz olup, düz kaideli, bir kulp ile birbirine bağlı iki bardak formundadır, bu kap tipi nadir bulunan bir örnek olmakla birlikte, bu türün Pergamon'da üretildiği bilinmektedir...
2012 yılında, Bizans suru kazılarında sırlı seramiklerle birlikte, yaklaşık aynı seviyede, seramiklerin tarihlerini de doğrulayacak nitelikte, yani MS 12. yy. ın sonlarına tarihlenen bronz bir sikke ele geçmiştir. Bizans İmparatoru III. Aleksios Dönemi’ne (MS 1195-1203) ait bronzdan yapılmış bu çukur sikkenin ön yüzünde cepheden gösterilmiş haleli Mesih büstü yer alırken, arka yüzünde ise çukur içinde soldaki figür haleli olmak üzere cepheden ayakta duran iki figür işlenmiştir.
Halil Ethem Bey’in 1904-1905 yıllarında gerçekleştirdiği kazılarda Apollon Tapınağı’nın naosuna inşa edilmiş kare planlı vaftizhane ve çevresinde bulunan zemin mozaikleri, Apollon Tapınağı'nın Antik Dönem sonrası işlevini yitirdiği ve bu bölgenin kiliseye çevrildiğini ortaya koymaktadır. Anadolu'nun pek çok yerinden örneklerini bildiğimiz bu uygulama, pagan mabedinin kiliseye dönüştürülmesi, dinler değişse de kutsal yerlerin dini fonksiyonunu sürdürdüğü anlayışı burada da kendini göstermektedir. Tapınak naosu içine inşa edilen vaftizhane (Fotoğraf 7) 7.92x7.50 m ölçülerinde olup, her bir duvar kenarında iki sütunla, toplamda ise dört bir kenardaki sekiz sütunla sekizgen bir plan oluşturur. Odanın ortasına 3.00x2.75 m ölçülerinde, pişmiş toprak borularla suyun taşındığı, tabanı mozaikle kaplı bir vaftiz havuzu yerleştirilmiştir. Tapınağın cella duvarına ait dörtgen mermer blokların, havuzun yapımında devşirme olarak kullanıldığı görülür, havuzun çevresi ise su sızdırmazlığını artırmak için kalın bir harç tabakasıyla kaplanmıştır. Vaftizhanenin oda zemini taban tuğlasıyla döşenmişken, odanın güney duvarına bir niş açılmıştır. 2013 yılı kazısında vaftizhane yakınında Bizans Dönemi ait dörtgen formlu sütun başlığı bulunmuş, kenarlarında bitkisel ve geometrik desenli süslemeler olan bu sütun başlığı, vaftizhanenin yakınında olması gereken kiliseyle veya vaftizhanenin kendisi ile ilişkili görünmektedir. Benzer şekilde, Halil Ethem Bey tarafından Apollon Tapınağı'nda yapılan kazılarda da çağdaş özellikler gösteren, Bizans Dönemi’ne ait geometrik ve bitkisel süslemelerle bezenmiş mermer bloklar bulunmuştur.
KAYNAK Yrd. Doç. Dr. Sedat Akkurnaz