Emeklilik Sistemimiz, Ülkemizde Yaşlılık Sorunları
Önceki yazımızda ülkemizde prime dayalı emeklilik sisteminin 1866 yılında kurulduğunu söylemiştim.
Askerler için kurulan bu Tekaüt Sandığından sonra 1881 yılında Sivil Memurlar Emekli Sandığı kuruldu.1890 yılında Gemi Çalışanları Emekli Sandığı, 1909’da Askerler ve Mülki Erkan Emekli Sandığı, 1917’de Şirket-i Hayriye Vapurlarında çalışanlar için düzenlemeler yapıldı.
1869’da Maden İşçileri, 1909’da Askeri fabrikalarda çalışan işçiler ve tersane işçileri, 1910’da Hicaz Demiryolu Çalışanları için düzenlemeler yapılıyordu.
Görüldüğü gibi Osmanlı’da derli toplu bir emeklilik sistemi yoktu.
Ayrıca halkın tümüne yakını sosyal güvenceden yoksundu.
Osmanlı’da 1895 yılında Dar-ül Aceze( Düşkünler Evi ) adıyla yaşlı bakımevleri açıldı. Buraya kadın- erkek ayrımı yapılmadan bakıma muhtaç olanlar alınıyordu. Ama bu kurumlar yalnız İstanbul ve bazı büyük kentlerde yaşayanlara hizmet verebiliyordu.
Günümüzde Huzurevleri, 60 yaş üstü sağlıklı yaşlıları almaktadır. Yatalak ve özel bakıma muhtaç yaşlılar geri çevrilmektedir.
Ülkemizde yataklı, özel bakıma muhtaç hastalar için açılmış bakımevleri vardır. Ama yeterli olduğu söylenemez. Bazı özel bakımevleri vardır. Ücretleri çok fazladır. Bu yerlerin devlet denetimine alınması gerekir. Ayrıca devletin ücret desteği yapması sorunu biraz olsun çözebilir.
Açıkçası ülkemizde göz ardı edilen bir yaşlılık sorunu vardır. Önümüzdeki 20- 30 yıl içinde ülkemizin yaşlı nüfusu artacaktır.
Bu durum sorunun daha çok büyümesine yol açacaktır.
Devletimizin çok geç olmadan yaşlılarla ilgili düzenlemeleri yapması gerekiyor.
İkinci sorun ülkemizde yaşanan enflasyon nedeniyle yaşam zorlaşmıştır. Birçok emeklinin aylığı asgari ücretin altında kalmıştır. Emeklilere yeterli ücret verilmelidir. Huzurevlerinde ve bakımevlerinde kalan emeklilere bu kurumlara ödedikleri ücretlerin bir kısmını karşılayacak devlet desteği gereklidir.
Cumhuriyet döneminde çalışanlar Çin ilk düzenleme 1936’da İş Kanunu’nun çıkarılmasıdır. Bu yasaya göre bir yıl içinde İşçi Sigortaları Kurumu kurulacaktı. Ama ülkedeki iç sıkıntılar ve İkinci Dünya Savaşı nedeniyle 1946’da İşçi Sigortaları kurulabildi. Aynı yıl Emekli Sandığı Yasası çıkarıldı. Ama yasa 1950 yılında yürürlüğe girdi. İşçi Sigortaları Kurumu ilk önce iş kazaları ve meslek hastalıklarını kapsamına aldı. 1950 yılında yaşlılık sigortası, 1951 yılında hastalık ve analık sigortası, 1957’de sakatlık ve ölüm sigortaları kurumun kapsamına girdi. Görüldüğü gibi 1945-1960 yılları arasında bu konuda olumlu işler başarıldı
1965 yılında İşçi Sigortaları Kurumu, SSK, Sosyal Sigortalar Kurumu adını aldı.
1971 yılında bağımsız çalışan esnaf, sanatkâr ve serbest meslek sahibi kişilerin sosyal güvenceleri için Bağ- Kur adıyla bir kurum kuruldu.
1983 yılında çıkarılan bir yasa ile tarımda çalışanlar BAĞ-KUR kapsamına alındı. Daha sonra tarım işçileri SSK kapsamına alındı. Çiftçiler ise BAĞ-KUR kapsamında bırakıldı.
Görüldüğü gibi nüfusumuzun büyük bir bölümü prime dayalı bir sigorta kapsamına alınıyordu.
Türkiye 1952 yılında ILO sözleşmesini onaylamıştır. İLO’nun bu sözleşme ile öngördüğü birçok risk ülkemizde daha sigorta kapsamına alınamamıştır. Bu nedenle çağdaş bir sigorta sistemimizin olduğu söylenemez.
Ülkemizde siyasi iktidarlar yıllarca prim olarak toplanan paraları amacına aykırı olarak kullandılar ve kullanmaktadırlar.
Özel sektör işçi ve diğer çalışanların primlerini gecikmeli ödemektedir. Bu yüzden oluşan gecikme zamları silinmekte, ya da yapılandırma adında yapılan uygulamalar SGK’yı ekonomik olarak çok zor duruma sokmaktadır.
Bu nedenle primini düzenli ödeyenler de “ Nasıl olsa yapılandırma çıkarırlar.” diyerek ödeme yapmamaktadır.
Yaşlılık aylığı, özürlü aylığı, dul kadın aylığı gibi çeşitli adlar altında bağlanan aylıkların prim olarak karşılığı yoktur. Bu durum SGK açığını daha da arttırmaktadır.
Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR’un SGK adıyla tek bir çatı altında birleştirilmiş olması yönetimi kolaylaştırmıştır. Ama tüm kurumlar gibi yeterli ve donanımlı kişilerin elinde olmadığı için çok açık vermektedir.
Haksız olarak emekliliği geciktirilen EYT’lilerin emekli olması ile SGK açığı daha da büyüyecektir.
Ülkemizde kaçak işçi( sigortasız), çocuk işçi çalıştırma yaygındır. Özel sektörde çalıştırılan işçiler asgari ücretten yüksek ücret alsalar bile primleri asgarî ücretten ödenmektedir. Evlerde temizlik ve bakım işleri yapan işçiler için prim ödenmemektedir
Ülkemizde çalışanların birçoğu sigortalanamamaktadır. Dolayısıyla ülkemizdeki herkesin sigorta kapsamına alındığı bir sistem oluşturulamamıştır.
Ülkemize çeşitli nedenlerle gelen sığınmacılar çok düşük ücretle ve sigortasız çalışmaktadır.
Başka bir sorun sendikalı işçi sayısının her geçen yıl azalmasıdır.
2000 yılı itibarı ile 2.500.000 sendikalı işçi varken günümüzde 500.000 işçinin sendikalı olduğu söyleniyor. Sendikalı işçilerin işten çıkarıldığı haberlerine her gün tv ve gazetelerde rastlayabiliyoruz.
Günümüz iktidarının çeşitli nedenlerle 19 grevi çeşitli bahanelerle yasakladığı biliniyor.
Yasalara göre grevlerin yasaklanması için çok daha önemli nedenler olmalıdır
Partili Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan “ Bizim dönemimizde eskisi gibi grevler olmuyor.” diyerek öğündüğü biliniyor.
Özet olarak söylersek ülkemizin çalışma koşulları, çalışanların haklarını kullanması konusunda çok iyi durumda olduğu söylenemez.
Ancak işçiden, köylüden, memurdan, emeklilerden yana politikalar ve söylemlerle çalışanlar bu kötü durumdan kurtarılabilir. Çok söze gerek yok emeklilerin, çalışanların üç beş kuruş daha fazla para için promosyon kuyruklarındaki haline bakmak yeterlidir bunu görmek için.
Bu siyasî bir tercihle olur. Tercihini halktan yana koyacak kadrolar iktidara getirilmelidir. Kendi yurttaşları dururken Suriyelileri, Afganlıları düşünen anlayışa sahip olanlar gönderilmelidir.
Önümüzdeki yıllar bu sorunları daha ağırlaştırmadan.
Son olarak diyeceğim.
En düşük emekli aylığı asgari ücretten düşük olmamalıdır.
Bayram ikramiyeleri birer maaş olarak verilmelidir.