Didim Apollon Tapınağı nasıl soyuldu
Karyalı Alabandos, Bu Haftaki Yazısında Didim Apollon Tapınağının nasıl soyulduğu İle İlgili Yazdı...
Aydın İli, Söke İlçesi, Yenihisar Köyündeki Didyma Apollon Tapınağı'nda 1895 - 1896 yıllarında Fransız Hescoulier yönetiminde ilk kazılar yapılmıştır. Hescoulier'in kazısı sonucunda bazı eserler İstanbul'a, pek çok mimari parça da Louvre Müzesine götürülmüştür Didyma Apollon Tapınağı kazısı 1904'te tekrar başlamış ve 1913 yılına kadar T. Wiegand başkanlığında aralıklarla devam etmiştir. Apollon Tapınağı'nın 1924-25 yılı kazılarında mimari parçaların bir kısmı da Bakanlar Kurulu kararı ile Berlin Müzesine verilmiştir
Yine o yıllarda Didyma'dan Miletos'a uzanan kutsal yolun iki tarafına sıralanmış olan antik çağa ait oturan giyimli Kadın ve erkek heykelleri (Brankhidler) ile bir aslan heykeli British Museum'a götürmüştür.
Brankhidler: "Didyma - Miletos arasındaki kutsal yolun her iki tarafını Süsleyen ve Arkeoloji literatürüne "Brankhide" olarak geçen yontu grubuna verilen isimdir. Didyma'daki Apollon kutsal alanı Perslerin MÖ 494 yılında tahribine kadar Brankhidler Ailesi tarafından yönetilmiştir."
Eski uygarlıkların gri gizemi Apollon Tapınağı’nda çözülecek
Mitolojik hikâyeleri ile baş döndüren Apollon Tapınağı’nda bulunan mavi ve kırmızı taşlar, eski uygarlıkların hafızalara gri renkle kazınan yapılarını aslında renkli inşa ettiği sorusunu akıllara getirmiş.
Didyma
Rivayet o ki tanrıların tanrısı Zeus’un sevgilisi Leto, Zeus’tan hamileymiş. Leto, Zeus’un karısı Hera’nın gazabından korktuğundan Delos Adası’ndaki Kynthos dağına çıkmış ve ikiz çocukları Apollon ve Artemis’i burada dünyaya getirmiş. Doğum sırasında gökyüzünden ışıklar saçılmış, güneş çıkmış. Bu yüzden Apollon, ışıkların ve güneşin tanrısı olarak bilinirmiş. Ama onun asıl hüneri kehanetleriymiş.
Kehanet Tanrısı Apollon. Bir gün çoban Branchos’a rastlamış ve çok iyi dostluk kurduğu bu çobana kehanetin sırlarını anlatmış. Branchos da yaşadığı topraklar olan Miletos’ta onun adına bir tapınak kurmuş.
Miletos’ta, yani bugün Aydın iline bağlı Didim ilçesinde Apollon Tapınağı’nın hikâyesi böyle anlatılıyor. Bu tapınak, Anadolu’da Apollon adına kurulmuş kehanet merkezlerinden bugüne kadar korunmayı başarabilmiş en büyüğü. Başından geçen savaşlar ve depremlere karşın hala devasa yapısı ile görenlerin gözlerini kamaştıran ihtişamlı bir yapı.
Miletos’un ev sahipliği yaptığı İyon Uygarlığı (M.Ö.1200) için önemli bir yeri var buranın. Tapınakta, ayin geceleri düzenlenirmiş. Geleceklerini öğrenmek isteyen İyonlular da önce Kutsal Yol’da buluşur, meşaleler yakıp ilahiler söyleyerek geldikleri tapınakta, ayini izlerlermiş. Ayin gecesi, Kutsal Alan’a inen rahipler, kutsal kuyudan akan suyla yıkanıp, bu suyu içerlermiş. Kendilerinden geçtikleri sırada ağızlarından çıkan gizemli sözcükleri de onlara Apollon’un söylettiği sanılırmış.
Tapınağı dolaşmaya başladığımda, bana eşlik eden rehber, ayin gecelerini böyle anlatıyor. Hem mitolojik hikâyeleri hem de devasa yapısı ile tapınak, gözlerimi kamaştırıyor. Tapınağa, İyonlular gibi kutsal kapıdan giriyorum. 14.5 metre yüksekliğinde iki taş sütundan yapılan bu kapı, hala ihtişamını koruyor.
Kapıdan girip, mermer avluya ulaşıyorum. Buradan başlayıp, tapınağa yayılan, her biri çeşitli figürleriyle işlenmiş sütunlar var. İlk yapıldığında metrelerce uzunluğunda 124 sütun varmış. Ancak zaman içinde kırılmış. Sütunların bazıları üzerinde oldukça çirkin görünen ve tarihi dokuyu zedeleyen demir kafesler dikkatimi çekiyor. Tapınakta halihazırda restorasyon çalışması yapan bir ekip var. Onlarla konuşuyorum, bu kafeslerin, 50 yıl önce yapılan güçlendirme çalışmalarından kaldığını anlatıyorlar. Kafesleri sökeceklerini söylüyorlar.
Avludaki tünelden, kutsal alana geçiyorum. Rahiplerin ayin gecelerinde girdikleri su kuyuları duruyor. Rehber, aslında rahiplerin bu suyu içtikten sonra zehirlendiklerini ve bu nedenle kendilerinden geçtiklerini anlatıyor. Apollon’un söylettiği sanılan sözcükler ise sayıkladıkları anda söyledikleri sözler.
Kutsal alanı çevreleyen 19,5 metre yüksekliğindeki dört duvar ise tarihe meydan okuyor. Rehber, duvarlardan birine yüzünü dayayıp ileri doğru baktığında duvar üzerinde çizgilerin belirdiğini anlatıyor. Ben de bakıyorum. Öğlen saatlerine kadar görünen bu parlak çizgiler tapınağın, duvarlara kazınan mimari planının parçalarıymış.
Bir de tapınağı her yerine yayılmış defne ağaçları var. Bu defnelerin gizemi ise Apollon ile Daphne’nin aşk hikâyesinde gizli.
Rivayet o ki; Apollon bir karşılaşmaları esnasında Aşk Tanrısı Eros’la dalga geçmiş. Eros da intikamını almak için iki ok yapmış. Bu oklardan biri aşka diğeri ise aşktan kaçmaya davet ediyormuş. Oklardan birini Apollon’a, diğerini ise Daphne’ye atmış. Apollon sonsuz bir aşkla Daphne’ye bağlanırken, Daphne ise bu aşka karşılık vermemiş. Apollon, çok peşinden koştuğu Daphne ile bir gün ormanda karşılaşmış. Ondan kaçan Daphne’nin bir süre sonra gücü tükenmiş. Apollon’a teslim olmamak için tanrılara yalvarmış. Doğa Tanrısı, yalvarışlarına kulak vermiş ve onu oracıkta bir defne ağacına dönüştürmüş. Apollon’un başındaki defneyapraklı tacı da bu aşkı simgelermiş.
Tapınakta ziyaretçileri karşılayan ev sahibi ise Medusa. Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgon'dan biriymiş. Canavar ama o güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakan bir ölümlüymüş. Athena’nın tapınağında yaşayan Medusa’ya, Athena’nın sevgilisi Denizler Tanrısı Poseidon âşık olmuş. Bir gün tapınakta ona zorla sahip olmuş. Bunu öğrenen Athena da Medusa’yı biri ifrite çevirmiş, saçlarını yılana dönüştürmüş ve gözlerine her baktığını taşa çeviren laneti yüklemiş. Bununla da kalmayıp Medusa'yı Zeus’un oğluna öldürtmüş. Zeus’un oğlu, Medusa’nın kafasını kılıçla kestiğinde, Poseidon'la birlikte olduğu gece hamile kalan Medusa'nın cansız bedeninden ikizleri Chrysaor ve beyaz at Pegasus yükselmiş.
Baktığını taşa çeviren özelliği nedeniyle, antik dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak için Medusa'nın kabartma ve resimleri kullanılırmış. Apollon Tapınağı'nda da Medusa'nın heykeline yer verilmek istenmiş ancak tapınak gibi bu heykel de bitirilmemiş.
Tapınak hem ihtişamlı planı hem de başından geçen savaşlar nedeniyle bir türlü bitirilememiş. Tapınağın yapımına M.Ö. 8. Yüzyılda başlanmış. İnşa sürerken bu topraklara gelen Persler, tapınağı yerle bir etmiş. 200 yıl harabe kaldıktan sonra Büyük İskender’in emriyle yeniden yapımına başlanmış ama bir türlü tamamlanamamış. M.S. 390’da kehanetler yasaklanınca tamamen terk edilmiş. İki büyük yangın ve bir büyük depremin ardından unutulmuş. Ta ki 18. Yüzyılda iki gezgin tarafından bulununcaya kadar.
Tapınak kazıları 1905 yılında Prusya Kraliyet Müzesi tarafından başlatılmış ve 1937'ye kadar sürmüş. Çalışmalar Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından 1962'de yeniden başlatılmış, halen sürüyor. Geçmişte yapılan restorasyon çalışmaları, bu tarihi dokuya zarar vermiş. Yıkılan duvarların taşları, çimento ile birbirine tutturularak yeniden örülmüş. Bugün yapılan restorasyon çalışmaları kapsamında, bu taşların çimentolardan temizlenip yeniden örülmesi planlanıyor. Ama ekibi asıl uğraştıran tapınağa bugün verilen zararlar. 2500 yılı aşkın zamandır tarihe meydan okuyan taşlar, insanlar tarafından sprey boyalarla boyanmış. Kimi âşık olduğu kızın ismini yazmış, kimi beğendiği şarkıcının adını. Restorasyon ekibi silerek geçiremediği bu yazılar için doğaya umut bağlamış, “Doğa bu yazıları silecek, ama silinmesi 15 belki de 20 yılı alacak” diyorlar.
Restorasyon çalışmaları esnasında yakın zamanda tapınakta, rahip odalarına çıkan merdivenler üzerinde mavi ve kırmızı boyalara rastlanmış. Koruma altına alındığı için göremediğimiz bu taşlar, yapının aslında renkli inşa edildiği konusunda soru işaretlerini akla getirmiş. Eski zamanlarda heykellerin renkli yapıldığı biliniyor. Yapılardaki renklere ilişkin çalışma sürüyor. Renkli taşların sırrı, eski uygarlıkların gri gizemini de çözecek gibi görünüyor.