Yol Vergisi ve Ambarların Mühürlenmesi Hakkında
Yol Vergisi ve Ambarların Mühürlenmesi Hakkında
Osmanlı döneminde çıkarılmış bir vergidir aslında. Şose yolu parası, kelle vergisi adı altında yıllarca yetişkin her erkekten alınmıştır.
Beş çocuğu olan erkeklerden alınmamıştır. Bu uygulama ile nüfusun artırılması istenmiştir.
Osmanlı’nın çıkardığı bu yasa cumhuriyet döneminde bazı değişikliklerle uygulamada tutulmuştur.
1930’lu ve 1940’lı yıllarda yapılan yolların hemen hemen hepsi bu uygulama ile yapılmıştır.
Her hane reisi erkek yol inşaatında 7 gün çalışmak zorundaydı. Ekonomik gücü olanlar 7 günlük işçi ücreti ödeyerek bu yükümlülükten kurtuluyorlardı.
Hem parayı ödemeyen hem çalışmaya gitmeyenler kovuşturuluyor, karakollara çekiliyordu. Karakollarda jandarmanın kötü davranışıyla karşılaşan yurttaşlar az değildi.
Çok partili sisteme geçildiğinde jandarmanın bu uygulamaları Demokrat Partililer tarafından yıllarca CHP’ye karşı kullanılacaktı.
O yıllar için “Şose yolu parasını ödeyemedim de…” diye başlayan birçok karakol hikayesi duymuştum.
Devlet Osmanlı Devleti’nin borçlarını ödüyordu. Bütçenin yarıya yakını dış borç ödemelerine gidiyordu. Devletin kaynakları çok kısıtlıydı.
1950 seçimleri öncesi Demokrat Parti’nin en çok dillendirdiği slogan “Şose yolu parasını kaldıracağız” idi.
1952 yılında Demokrat Parti bu uygulamayı kaldırdı.
Ama “Yol katılım payı” adıyla yerine yeni vergi koydu.
Yeni inşaat yaptıranlar belediyelere binanın yola cephesinin, yolun alanına oranı kadar yol katılım payı ödüyorlar.
Günümüzde 2464 sayılı Belediye Gelirleri Yasasına göre yol ya da asfalt katılım payı adı altında yol vergisi alınmaktadır. Bu vergi bina rayiç bedelinin %2’sini geçemiyor.
5.000. 000 TL rayiç bedelli bir bina için
100.000 TL para ödenmesi gerekiyor.
Bu para belediyeler tarafından toplanıyor. O nedenle çoğunlukla seçimlerden sonra tahsil edilmektedir.
Gelelim ambarların mühürlenmesine:
1939 yılında Hitler komşusu Polonya’nın Danzig (Gdansk) kentine saldırarak İkinci Dünya Savaşını denilen savaşın çıkmasına yol açtı.
Savaş kısa sürede tüm dünyaya yayıldı.
Almanlar tüm kara Avrupa’sını Moskova’ya kadar işgal ettiler.
Japonlar da Almanya ve İtalya’nın yanında savaşa girdi. İngilizler ve Amerikalılar da bu müttefiklere karşı savaşa girdiler.
Türkiye daha 20 yıl önce Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkmış. Çok can kaybımız olmuştu. Ardından Kurtuluş Savaşı vermek zorunda kalmıştı. Bu durumda savaşa katılması doğru olmazdı. O zamanki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ülkenin savaşa girmesini istemiyordu.
Tarafsız kalmalıydık. Almanya ile bir saldırmazlık antlaşması imzaladı.
Tarafsız kalabilmek için bazı önlemler alındı. Kendi yağımızla kavrulmalıydık.
Savaş bitene kadar kendi yiyecek stoklarımızla geçinebilmeliydik.
Köylülerin buğday, mısır, çavdar, arpa stokları denetim altında tutulacaktı. Bu nedenle köylülere gerektiği kadar erzak verilerek ambarlar mühürlendi.
Kentlerde her aileye ekmek karnesi dağıtıldı. Ekmek karne ile verilmeye başlandı.
CHP yönetiminin tarafsızlık politikası sayesinde, hiçbir askerimiz ölmedi. Kadınlar dul kalmadı. Çocuklar babasız kalmadı. Sıkıntı çektik mi çektik.
Ambarların mühürlenmesi sırasında bazı ambarlardaki erzakların telef olduğu görüldü. Yereldeki görevlilerin bu kusurları CHP’ye fatura edildi.
Sonunda 1945 yılında savaş bitti. Türkiye 1946 yılında çok partili seçim sistemine girdi.
Yeni kurulan Demokrat Parti, yol vergisi, ambarların mühürlenmesi, ekmek karnesi ve savaş döneminin sıkıntılarını oy alabilmek için acımasızca kullandılar. Hatta “CHP camileri kapattı yalanına bile başvurdular.” Gerçek şöyleydi.
Olası bir Alman hava saldırısına karşı
İstanbul’da bulunan Topkapı sarayı hazineleri, Peygamberimizin Kutsal Emanetleri Niğde Ulukışla’da bir camiye taşındı. Cami geçici olarak ibadete kapatıldı. Çünkü burası saldırı menzili dışındaydı.
Bu olayı bile acımasızca yıllarca kullandılar.
Bu durumda tek parti alışkanlıklarından kurtulamayan CHP kendini anlatamadı.
14 Nisan 1950 seçimlerini kaybetti.