16 Aralık 2023 - Cumartesi

2024 Yerel Seçimleri; Ya da 'Adamcılık Siyaseti'

Ülke yine bir seçim dalgasının içerisinde. Halk olarak 2023 genel seçimlerinin etkilerini sindirememişken 2024 yerel seçimleriyle karşı karşıyayız.

Yazar - Hasan Öğdüm
Okuma Süresi: 6 dk.
440 okunma
Hasan Öğdüm

Hasan Öğdüm

hasanogdum@gmail.com - 0532 325 07 86
Google News

Bu seçim ekonomisi insanları yoruyor. Yaşanan ekonomik krizle bir yaşam savaşımı veren halk, seçimlerin yarattığı dip dalgalarının da etkisiyle iyice dibe çekiliyor.

Ülkemizin ilk kez yaşadığı ve halkça duruşunu çok net bir biçimde gösterdiği iki turlu seçim arasında yaşanan o on beş günlük dirayet, mücadele ve sabrın çok daha yükseğini bu yerel seçimlerde, işte bu seçimlerde ortaya koymak gerekiyor.

Her ne kadar bu dirayeti gösterme meselesi gündemde olsa da, bazı çelişkiler insanların seçimlerde gösterecekleri reaksiyoner tavrın ne yönde olacağı konusunda soru işaretleri yaratmıyor değil.

Şöyle ki; biz ne kadar seçim yaparsak yapalım, gerçek anlamda bir demokrasi iklimi oluşturmadığımız sürece bu yaşam boşa geçecektir.

Biz, hukuk ve adaletten yoksun kaldığımız sürece “hak” denen olgunun “h” sini bile hissedemeyeceğiz demektir.

Biz, yurttaş olarak özgürlüğü yaşayamadığımız, yönetsel baskı üzerimizde olduğu sürece bir büyük hapishanenin içerisinde “sadece nefes almaya” devam edeceğiz demektir.

Biz, politik siyaseti dinsel motifler üzerinden yaptığımız, lâik yönetim anlayışından uzaklaştığımız sürece çağdaş bir yaşamı sürdüremeyeceğiz demektir.

Her iktidar kendi zümresini yaratır. Toplumun salt bir kesimini ekonomik olarak zenginleştirmek, bir tarafta tüm dünyada olduğu gibi büyük bir yoksul kesim yaratmaya devam ediyor olmaktır. Bu durumda emperyalist olarak eleştirdiğiniz dünyanın da karşısında bir lider olarak yer alamazsınız.

Yerel seçimlere dönersek; yerel seçimlerde seçilecek yöneticilerin bulundukları kentte bir fark yaratmaları ve bir değer üretmeleri birincil esastır.

Vizyon sahibi değilseniz bunu yapamazsınız. Yaptıklarınız sığ kalır ve ancak günü kurtarırsınız.

Bu, “günü kurtarma siyaseti” nin mağdurları da ancak o yörede yaşayan halk olur, uzun vadede ülkemiz olur.

Siyaset, salt karşıtlıklar üzerine kurulmaz. Karşıtlıklar üzerine kurulan siyasetten de memlekete bir hayır gelmez.

Kuru kuruya muhalefet yapılmayacağı gibi, kupkuru süregiden iktidar da artık o “dal”a tutunamaz.

Üretken, yapıcı ve faydacı siyaset eğer bir uzlaşı (konsensüs) içerisinde sürdürülürse ancak bu halka, bu memlekete bir yarar sağlar. Ötesinde ömür tükenir, nesiller nesillere devrolur gider.

Bizim ülkemizde de demokrasi kılıfı altında on yıllardır bu tür bir siyaset anlayışı sürdürülmüştür.

Bir sağ-sol dalgası yıllardır tüketilemedi; çocuktuk, büyüdük, yine aynı terane okunuyor.

Adamcı, partici tutumlardan bir türlü sıyrılınamadı. Adamların yanında bir sürü adamcık orduları peydahlandı.

“Bal tutan parmağını yalar” misali, koltuğa her oturan kendi sığ düşünce yapısı içerisinde halkın bütününü düşünmedi. Koltuk eşittir güç, zehirlenmesine dönüştü.

Dünya üzerinde inanılmaz zenginliklere sahip ülkemizin kaynakları kendi halkına doğru ve direkt olarak aktarılıp, bu halk zenginleştirilmedi.

Ülkece bir kalkınma ve zenginleşme sağlanamadı.

Yerel yöneticiler kendi sığ dünyalarının içinde adeta hapsoldular.

Halkı zenginleştirmek için ilde, ilçede doğru yatırımlarla birlikte kalkınmayı sağlamak gerekir.

Kalkınma topyekûn olur. Ekonomiyle birlikte insanları sosyal hayatın içine eşit bireyler olarak katmalı, onları sanatla beslemelisiniz.

Günlük yaşam içerisinde oluşan sorunlara çok öncesinde kalıcı çözümler üretmek gerekir.

İnsanların birey ve toplum olma gereksinimlerinin sosyo-kültürel karşılıklarını halkın kullanımına sunmak gerekir.

Kalkınma “kendi yerinde” olur. 2.Dünya Savaşı sonrası Almanya değilseniz, savaştan çıkmadıysanız göç yoluyla nüfus yoğunluklarını birkaç yerde büyüterek ekonomiyi değil sadece sorunları arttırır ve güçlendirirsiniz. Ayrıca yeri geldiği için şu notu da düşmek gerek; Almanya, savaş sonrası ekmek fırınlarıyla tiyatro salonlarını birlikte onarmıştır. Kıssadan hisse;  insanların ruhunda açılan yaraları sarmak, en az binaları onarmak kadar önemlidir.

İktidar ve muhalefet kavramları arasında insanların düşüncelerindeki en büyük ve en temel hata; birbirlerine sürekli “muhalif” olmalarıdır. Bu sistemde halkın yararı göz ardı edilir. Politik hırslar öne geçer.

Ülke genelinde iktidarda olmayan parti/ler yerelde minimal iktidar-cıklar kurar ve “yerelin iktidarı” olurlar. Genelin iktidarının yaptığı hataları genellikle onlar da yaparlar. Yıllarca süren hükümranlık kurar, salt genel iktidarın yereli ele geçirme korkusunu halkın üzerinde çok iyi kullanırlar.

Despotik düzenlerin sistemi olan bu korku iklimini bir öcü gibi halkın gözünün içine sokarlar.

Halk, daha kötüsü gelmesin diye daha az kötü gibi görünene evet diyerek mahkûmiyetini sürdürmeye kerhen (istemeye istemeye) rıza gösterir.

Pekiyi, yerel yönetim yaptığı bu yanlışın farkında mıdır, yoksa yanlışa yanlış diyen ama aynı benzer yanlışları kendi seçmeni üzerinde uygulayan tavrı savunmakta mıdır, bilinmez. Bunu ancak yönetsel anlayış akışından ve halka yaptığı hizmetlerin kalitesinden anlarsınız.

21.yüzyılda yaşayan insanlar olarak aklın ışığında mı ilerleyeceğiz, yoksa sığ politikaların ürettiği adamlara mı teslim olacağız?

Fikirlerle mi ilerleyip büyüyeceğiz, yoksa tabuları kırıp atacak mıyız?

Her düşünen, bilinçli seçmenin kendisi, ailesi, yaşadığı kent ve ülkesi adına vermesi gereken soruların cevabı budur.

 

 

 

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları