Kötülükten Yana Mıyız? Başka Bir Dünya Mümkün!
Dün 10 Kasım’dı. Ulu Önder Atatürk’ü fâni bedeninin aramızdan ayrılışının 85.yılında andık.

Hasan Öğdüm
hasanogdum@gmail.com - 0532 325 07 86Asıl olan, fikirlerini, yaşama ve dünyaya dair düşüncelerini ne kadar idrak edebildik, içselleştirebildik ve yaşamsal zemine ne kadarını yansıtabildik.
Öyle görülüyor ki, içinde yaşadığımız siyasal süreç bunun tam tersini işaret ediyor.
O’nun fikirleriyle mücadele edemeyenler ele geçirdikleri iktidar erkiyle O’nun eserlerini, yarattığı değerleri ortadan kaldırmak için var güçleriyle çalışıyorlar.
Pekiyi, Atatürk ne getirmiş, ne sağlamıştı bu ulusa?
Yönünü bakışlarını ileriye çevirenler için çok şey…
Dogmalarla hayatı zehir edip, zindana çevirenler içinse hiçbir anlamı yoktu; O’nun sadece 57 yıllık ömrüne sığdırdıklarının.
* * *
Ne acıdır ki, insanlık yüz yıllık süreç içerisinde yaşadıklarından ihtiyaç duyacağı dersi çıkarmamış olacak ki “maskelenmiş güç savaşları”nın fitili ateş almaya devam ediyor.
Güç sahiplerinin bu erk savaşımı, çıkar güdülenmeleriyle yüz –bin- yıllar öncesinin yanlış algıları arasında dalgalanıp duruyor.
İnsanlığa topyekûn ortak bir yaşam biçimi sunamadıkça dünyanın huzura kavuşamayacağını kabullenmek zamanı gelmiş bulunuyor.
Tüm dünyanın kaynaklarını sömürerek yaşayamayacağını, kendi deneysel alan-steril alanlarının bir natürellik sunmadığını ve dünyanın bir ucundaki yangının bir gün gelip kendilerini de yakacaklarını tüm Batı uluslarının algılaması ve anlaması gerekiyor.
Emperyalist tutum, eskinin komünal yaşam politikasını belirleyen ülkeleri çoktan kıskacı altına aldı.
Geçmişin tek taraflı sömürüsü, şimdi kendi karşıtlarını da yarattı.
İnsanlar, ülkeler bu güç çatışmasının acı sarmalında yaşamaya mahkûm ediliyor.
Tüm dünyanın başta Batı’da konfor alanları içerisinde yaşayanların buna başkaldırması, hükümet veya yıllar yılı devlet politikası biçimine dönüşmüş yapıları dönüştürmeleri zorunlu bir hâle geldi.
Kendi hükûmetlerinin “demokrasi getiriyoruz” maskesi altında veya “11 Eylül” benzeri aldatmacalar altında dünyayı acıya, sefalete ve yoksulluğa boğdukları anlayış iflas etmiştir. Hele ki, dinle aldatma dönemi çoktan kapanmıştır; tabii ki, aklını vesayet altına almamış olanlar için.
Dünya’ya artık savaş değil, barış dili hâkim olmalıdır. Bu da Ulu Önder Atatürk’ün “Yurt’ta Sulh, Cihân’da Sulh” sözlerinde açık bir netliktedir.
Dünya Atatürk’ü anladı, bizimkiler anlamadı, diyoruz ama eğer tam olarak anlayabilmiş ve gereğini yapabilmiş olsaydı tüm dünyaya apaçık haykırdığı o “barış dili” egemen olurdu. Öyle görülüyor ki, küresel çıkar hırsı emelleri perdelemeye yetmiyor.
Pekiyi, bu “barış dili” dünyaya nasıl yayılacaktır?
Atatürk 1935 yılında, tam da dünya ikinci bir savaşına tutuşmadan önce Amerikalı bir gazeteci olan Gladys Baker’a bir röportaj verir. Baker’ın kendisine yönelttiği
- “Barışı korumak için tedbir almak mümkün müdür”, sorusunu yedi maddede toparlanabilecek şekilde şöyle yanıtlar:
- İnsanlığa sürekli barışın önemini anlatmak için uygar ulusların ortak bir teşkilât yapmaları gerekir.
- İnsanlığın kalbindeki ve kafasındaki geçmişten gelen düşmanlık duygularını silmek için her ulusun yüksek aydınları elbirliği ile çalışmalıdır.
- İnsanlığın genel refahını sağlayıp dünyada aç ve sefil zümreler bırakılmamasını bütün insanlığın ortak amacı gibi gören uluslararası modern tedbirler alınmalıdır.
- İnsanların kin ve hırs gibi olumsuz düşüncelerden kurtulması, onun yerine insanlığın büyüklüğü düşüncesi ve bu büyüklüğü sevme esası yerleştirilmelidir.
- Tarih boyunca savaşların yarattığı yıkımlar ve felâketler genç kuşaklara anlatılmalıdır.
- Bütün bu tedbirler, insanlığı asıl insanlık düzeyine çıkarmaya yönelik tedbirlerdir. Şüphesiz bu amaç, biraz zaman ister. Bunun için uygar ulusların aydınları birbirlerini arayıp bulmalı ve ortak kararlar üzerinde ortak çalışmalar yapmalıdır.
- Nihayet barışı korumak için en hızlı ve etkili tedbir, barışı bozacak herhangi bir saldırganın istediği gibi hareket edemeyeceğini kendisine fiilen gösterecek uluslararası teşkilatların kurulmasıdır.
Öyle görülüyor ki, Atatürk barışın sürekliliğinin devam edebilmesi için bir dizi akılcı ve insanȋ önlemlerin alınması gerektiğinin altını çizmiştir.
İnsanlığı bir bütün olarak ele alan Atatürk, barışı sürekli kılabilmek için dünya çapında bir organizasyon kurulması ve bu organizasyonda dünya aydınlarının elbirliğiyle düşmanlık duygularını silmek, savaşların yıkımlarını nesilden nesile anlatarak bilgi aktarımını sağlamak, refah düzeyini denk bir seviyeye getirmek, kin ve nefret duygularına karşı sevginin iyileştirici gücünü göstermek üstüne çalışmalar yapması gerektiğini ifade etmiş ve bu amaç (sürekli barış) doğrultusunda sabırla çalışmalara devam edilmesinin gereğini belirtmiştir.
Görülen o ki, kalıcı bir değer yaratmak aklı doğru kullanmakla başlıyor. Bu süreci doğru işlemekse bilgiyle ve sevgiyle mümkün.
İyiliği, doğru bir akım içerisinde çalışan, bilgi ve sevgiyle beslenen bir şekilde sistematize edebilirsiniz.
Hayatı savaştan savaşa, cepheden cepheye, kan ve gözyaşı içinde geçiren realist bir insanın barışı böyle tanımlaması nasıl bir vizyonun eseridir.
İnsanın barış içinde yaşaması mümkün.
Barışçıl bir dünya kurmak mümkün.
Bir dünya herkese yeter.