Uluslararası Projelerin Gölgesinde Ulusal Kimlik Savaşları
Bir ulusun belleği, ulusal kimliği oluşturan değerlerle bir bütündür. Ulusal kimlik anlayışıyla birlikte o zamana kadar önemini koruyan dini ve etnik kimlikler eski işlevlerini yitirmişlerdir.
Hasan Öğdüm
hasanogdum@gmail.com - 0532 325 07 86Ulusal kimliği oluşturan temel değerlere baktığımızda şunları görüyoruz:
- Tarihi bir toprak / ülke, yurt
- Ortak Mitler ve tarihi hafıza
- Ortak bir kitlesel kamu (halk) kültürü
- Topluluğun bütün fertleri için geçerli yasal hak ve görevler
- Topluluk fertlerinin ülke üzerinde serbest hareket imkânına sahip oldukları ortak bir ekonomi. (Anthony Smith, Milli Kimlik, İletişim Yay. Çev. Bahadır Sina Şen, İstanbul,1999 s.31-32)
Türk Milleti, insanlık tarihinin derinliklerine uzanan ortak bir tarih ve kültüre dayalı, yurtlar üzerine yurtlar kurmuş, tarih sahnesinde daima yer almış bir millettir.
Bundan bir yüz yıl önce Türkleri tarih sahnesinden silmek isteyen zihniyetin yine bir yüz yıl sonra tıpkı Ulusal Önder’in tanımladığı gibi başta ulusal değerleri yok edecek –yine- boş bir hayal peşinden koştuklarını görüyoruz.
Mustafa Kemal bu ulusun her bireyinin günümüzü anlamak ve bilinçlenmek adına okumakla yükümlü olduğu o en önemli eseri NUTUK (Söylev)’ una şöyle başlar: “1919 senesi Mayıs’ının 19.günü Samsun’a çıktım.” Bu çıkış herhangi bir yolculuk değildir. Elden giden vatandan, yok edilmek istenen imparatorluktan yeniden bir ulus var etme yolculuğudur.
1927 yılında Mecliste yaptığı bu konuşmasına şu sözlerle devam eder: “Genel vaziyet ve manzara: Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi’de mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumi’ye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine; aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişah’ın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir vaziyete razı.”
Atatürk’ün bu sözlerine baktığımızda ve günümüz Türkiye’sini ele aldığımızda bundan bir yüz yıl önce biçilmiş rollerin yeniden farklı bir versiyonda sahnelendiğini söyleyebiliriz. Ulusal kimliğin yeniden dini ve etnik temellere oturtularak zayıflatılmak istendiği bir Türkiye resmi çıkıyor karşımıza. Resim; çünkü fotoğrafta reel, var olanı görüntülersiniz, resim hayal gücünüze kalmıştır. Hoş, hayalleri gerçeğe dönüştürmek mümkündür ama bir yanılsama sanrısındaysanız gördüğünüz sadece seraptan ibarettir.
Muhterislerin türlü çeşit hırsları olabilir. Ve bunları türlü sinsiliklerle topluma nakşetme çabası içinde de olabilirler. O günler bir masal, anlatılanlar hikâyeymiş gibi gelebilir. Ama bu toprakları kendi evlatlarına yaşanabilir bir vatan olarak bırakanlar, bu toprakları kanlarıyla sulayanlar, çıplak gerçeğin ta kendisidirler.
Vatanı vatan yapan değerleri anmak da kutsal bir ibadet gibidir. Bu değerleri içsel bir bilişle anmak, bu ulusun kendi geçmişine, tarihine ve bu uğurda hayatlarını feda edenlere daimi bir borcudur.
İlerleyen, gelişen insanlık ailesi bu tür geri bıraktırılışların önünde set olacaktır. Yükselen bilinç, toplumları ortak insanlık ülküsünde birleştirecektir.
Görsel: Ali Yaycıoğlu