İktidara Masallar
“Dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz…" Anais Nin

Hasan Öğdüm
hasanogdum@gmail.com - 0532 325 07 86Güç "kuvvet, zor, zorluk" anlamında Orhun Yazıtları'nda (735) ilk kez yazılı hâle gelmiş bir sözcüktür.
Bertrand Russell, gücü 'başkalarını kendi istediğimiz yönde bir davranışa yönlendirme yeteneği' olarak tanımlar. Ve gücün ilişkisel bir kavram olduğunu söyler. Onun için güç kavramı kişiler arasındaki ilişkilerde bir denge durumunu ifade eder.
1959 yılında John French ve Bertram Raven gücün kaynaklarını iki kategoride analiz ettiler; gücü kişisel ve yapısal olarak ikiye ayırdılar.
Gücün kişisel kaynakları
1- Karizmatik güç
İnsanları etkileme gücü, ilişki kurma biçimi, insanların kişiyi lider olarak algılama düzeyi, sahip olunan fiziksel özellikler, uzun boy, göz rengi, ses tonu, konuşma biçimi vb. özellikler güce katkı yapmaktadır.
2- Uzmanlık
Bir alanda sahip olunan uzmanlık, edinilen diplomalar, edinilmiş tecrübeler, sahip olunan ün gücün kaynaklarını oluşturur. Mesleklerinde üstün başarı sergilemiş insanlar bu güce sahip olarak etkileme gücünü ellerinde tutarlar.
3- Bilgi
Az bulunan ya da değerli bir bilgiye sahip olmanın yarattığı güç. Uzmanlıkla çok benzer gibi görünse de aradaki en temel fark bilginin genel değil daha özel bir bilgi olmasıdır.
Gücün yapısal kaynakları
1- Ödüllendirme
Arzu edilen performansı ödüllendirme imkânından kaynaklanan güçtür.
2- Cezalandırma
Arzu edilen performans elde edilmediğinde cezalandırma imkânından kaynaklanan güçtür.
3- Meşru kaynak-Pozisyon gereği elde edilen güç.
Belirli bir pozisyonda olan kişinin sahip olduğuna inandığımız güç.
Gücün bu yapısal ve kişisel kaynaklarına ek olarak, güce etki eden üç faktörü de ekleyelim.
İnançlar-Değerler
Neye inanıldığı ve neyin değerli bulunduğu zihnimizdeki güç algısına etki eder. İnançlı bir bireyin kendisinden daha güçlü bir ilahi güce inanması ve onun önerdiği şekilde davranması inançlardan kaynaklanır.
Geleneksel-Kültürel güç
Geleneksel güç ise geleneklerin kutsallığına ve bu geleneklere göre gücü elinde bulunduranların meşruluğuna olan inançlara dayalıdır.
Güç taktikleri
Bireylerin güç elde etmek için gereksinim alan ve durumlarına göre geliştirdikleri özgün taktiklere dayalıdır.
Gücün ne olduğuna dair bu kısa girişten sonra gücü elinde bulunan ve devlet aygıtını yönetmekle sorumlu olan iktidarlar için yetkin düşünürler neler söylemişler onlara bir bakalım:
“Saraylar hiç kuşkusuz nezaket ve terbiyenin egemen olduğu yerlerdir; böyle olmasaydı adam öldürülen harabeler olurlardı. Şimdi gülümseyip birbirlerini kucaklayanlar, eğer terbiyeleri araya girmeseydi, birbirlerine hakaret edip bıçaklarlardı.” Lord Chesterfield, (1694-1773)
“Kişinin insanlarla ilgili amacını elde etmesinin tek yolu zor kullanma ve kurnazlıktır. Sevginin de işe yaradığını söylerler; ama bu, gün ışığını beklemek gibidir, oysa hayatın her ana ihtiyacı vardır.” Johann von Goethe, (1749-1832)
“İnsanın bir diğerini kandırmak için zekâsını hangi araçlarla, hangi hilelerle, kaç çeşit sanatla, hangi endüstriyle keskinleştirebileceğini ve bu çeşitlemelerle dünyanın nasıl daha güzel bir hale gelebileceğini düşündüm.” Francesco Vettori, XVI.yy.başları
“Prensipler yoktur; yalnızca olaylar vardır. İyi ve kötü yoktur, yalnızca şartlar vardır. Üstün insan onlara rehberlik etmek için olayları ve şartları benimser. Eğer prensipler ve sabit yasalar olsaydı, ülkeler onları bizim gömlek değiştirdiğimiz gibi değiştirmezlerdi ve bir insanın bütün bir ulustan daha akıllı olması beklenemez.” Honore deBalzac, (1799-1850)
“Her zaman iyi olmaya çalışan bir insan iyi olmayan çok sayıda insanın arasında bir yıkıntı haline gelecektir. Bu nedenle otorite kurmak isteyen bir prens nasıl iyi olunmayacağını öğrenmeli ve ihtiyaca bağlı olarak bu bilgiyi ya kullanmalı ya da onu kullanmaktan kaçınmalıdır.” Prens, Niccolo Machiavelli, 1469-1527
“İstridyeler dolunayda tam olarak açılırlar; yengeç açık olduğunu görünce istridyenin içine bir taş ya da yosun atar, böylece istridye bir daha kapanamaz ve yengecin yemi olur. Bu, ağzını çok fazla açıp kendisini dinleyicinin insafına bırakan kişinin kaderidir.” Leonardo da Vinci, (1452-1519)
“Çoğu insan o kadar özneldir ki, kendilerinden başka hiçbir şey gerçekten ilgilendirmez onları. Herhangi bir yorum yapılır yapılmaz kendi durumlarını düşünürler ve bütün dikkatleri kendilerini şahsen etkileyen olaylarla ilgilidir.” Arthur Schopenhaurer, (1788-1860)
“Zayıfın güçlüye tabi olması her zaman bir kural olmuştur; üstelik gücümüze layık olduğumuzu düşünürüz. Şu ana kadar siz de öyle olduğumuzu düşünüyordunuz; ama şimdi, kendi çıkarınızı hesapladıktan sonra doğru ve yanlıştan söz etmeye başladınız.” Sparta’ya gönderilen Atinalı temsilci, Mora Yarımadası Savaşı’ndan alıntı, Thucydides, (M.Ö. 465-395)
“Zayıf insanlar asla olmaları gerektiği zaman teslim olmazlar.” Cardinal de Retz, (1613-1679)
“En iyi strateji her zaman çok güçlü olmaktır; önce genelde, sonra da belirli bir noktada… İnsanın güçlerini yoğunlaştırarak sürdürmesinden daha yüksek ve daha basit bir strateji yasası yoktur… Kısacası birinci prensip şudur: Azami yoğunlukta hareket edin.” Savaşta, Carl von Clausewitz, (1780-1831)
“Dünyanın beni aldatmasına izin vermektense bütün dünyayı aldatmayı tercih ederim.” General Ts’ao Ts’ao, (M.S. 155-220)
“Yeni bir dinin kurucusu olmak için kişinin, henüz bir sürü oluşturduklarını fark etmeyen belli tipte sıradan insanlar hakkında psikolojik olarak yanılmaması gerekir.” Frederich Nietzsche, (1844-1900)
“İnsanlar o kadar basit kafalı ve acil ihtiyaçlarının baskısı altındadırlar ki, bir hilekâr aldatılmaya hazır bir sürü insan bulabilir.” Niccolo Machiavelli, (1469-1527)
İyiye veya kötüye dönük olarak kullanılabilecek “güç” önerilerine dair bazı özlü anlatımlara kulak verdikten sonra son sözü bir Ezop masalına bırakalım:
“Rüzgâr ve güneş hangisinin daha güçlü olduğu konusunda tartışıyorlardı. Yoldan geçen birinin elbiselerini çıkarmasını hangisi sağlarsa onu galip ilân etmeye karar verdiler. İlk önce rüzgâr denedi. Fakat onun şiddetli esişleri adamın elbiselerine biraz daha sıkı sarınmasına neden oldu ancak biraz daha sert esince adam soğuktan rahatsız olarak fazladan bir atkı sardı boynuna. Sonunda rüzgâr denemekten yoruldu ve adamı güneşe teslim etti. Güneş önce yumuşak bir sıcaklıkla parladı, bu adamın paltosunu çıkarmasını sağladı. Sonra öylesine hararetle parladı ki, adam dayanamayıp soyundu ve en yakındaki nehre yıkanmaya gitti. İkna güçten daha etkilidir.